Her anne baba elbette çocuğunun her anlamda sağlıklı ve mutlu olduğuna şahit olmak ister. Toplum tarafından onaylanan, arkadaşları tarafından sevilen, girdiği ortama uyum sağlayan, kuralları bilen ve uygulayan, büyüklerine karşı saygı ile davranan ve sorumluluklarının bilincinde bir çocuk tüm ebeveynlerin hayalidir. Tüm bunların yanında neşeli ve mutlu olduklarına şahit olmak ister anne babalar. Oysa hayat her zaman beklentilere cevap vermeyebilir. Bazen arkadaşları tarafından çeşitli nedenlerle reddedilen, akran zorbalığına maruz kalan, girdiği ortama uyum sağlamakta zorlanan ve bu nedenle de sosyal ortamlara girmekten kaçınan ya da girdiği ortamda davranış problemleri sergileyen çocuk sayısı ülkemizde azımsanamayacak kadar çoktur.
Çocuk ruh sağlığı başlığı altına alınabilecek bu davranışların (akran zorbalığı yapma, akran zorbalığı yapma, sosyal uyum bozuklukları, davranış bozuklukları ve diğerleri) sebebi her ne olursa olsun en büyük görev yine aileye düşmektedir. Öncelikle nasihat vermek yerine örnek olmanın önemini kavramalıdır aileler. Yaratıcı çözüm becerileri geliştirmesi için bir çocuğa nasihat vermek anlamlı değildir çünkü çocuk belirli yaşa kadar muhakeme yeteneğine sahip değildir.
Çocuk ile her zaman paralel düşünce ve hayallere sahip olmayan ailenin aynı fikirde olmadığı ve anlaşamadığı durumlarda çocukları yargılamaları, suçlamaları doğru bir davranış değildir. Sorun yaşayan çocuğun öncelikle anlaşılmaya ve kabul gördüğünü hissetmeye ihtiyacı vardır. Bir de sınır ve kuralların neler olduğunun net bir şekilde belli olmasına ihtiyaç duyar çocuk. Pek çok aile her ne kadar çocuğuna gösterdiği sevdiğinin ölçütü kabul etse de kuralsız bir hayatı, çocukların muhakeme yetenekleri gelişmemiş oldukları için net bir şekilde anlayıp uygulayabilmek için rutinleri, kuralları ve sınırları net olarak bilmeleri gerekmektedir. Sınırları öğrenemeyen bir çocuk ileride girdiği sosyal ortamlarda, okulda ya da parkta her şeyin kendi istediği gibi olması gerektiğini düşünecek ve kural ve sınırlarla karşılaştığında sorun yaşayacaktır. O nedenle ailelerin kendi yaşayışlarına ve değerlerine göre doğru sınırları koyması ve kuralları uygulaması yerinde olur.
Bir diğer çocukların davranış problemi yaşamasına neden olan husus “ekran bağımlılığı”dır. Çok uzun süre ekrana maruz kalan çocuk bir süre sonra uyaran eksikliği riski ile karşı karşıya kalabilmektedir. Uyaran eksikliği tanısı neredeyse otizm spektrum bozukluklarına benzer belirtiler göstermesine neden olabilmekte ve sosyal uyumu güçleştirmektedir. Az önce değindiğim gibi doğru sınır koyma burada da önemini hissettirmektedir. Çocuğun ekran başında geçirebileceği saatler mutlaka kontrol altında olmalı ve sınırlandırılmalıdır.
Hiçbirimiz anne ve baba olarak mükemmel ya da bulunmaz değiliz. Ne kadar bilgili, iyi niyetli olursak veya ne statüye sahip olursak olalım çocuklarımızı yetiştirirken zaman zaman canımızı sıkan, aşamadığımız, istemediğimiz sorunlar ortaya çıkabilir. Çocuğumuzla ilgili her türlü sorunda öncelikle sakin olmalı, çocuğumuzu aktif dinlemeli ve çözüm bulamadığımız zamanlarda bir uzmandan destek almaktan çekinmemeliyiz.