Olmayınca olmuyor görüyorum, fazla direnmeye gerek yok, ama ne yapayım küstüm olmadı, barıştım olmadı, sevdim olmadı, sövdüm olmadı, geldim olmadı, uzaklaştım olmadı, olduramadım, yapamadım. İçimin içinde seni taşıyamadım. Bana o kadar ağır geliyorsun ki kendime bile yük oluyorum.
Öğelerine ayrılmış bir cümle gibiyim, yüklemim geçmiş zamanın olumsuzuna rivayet edilmiş, edilgen çatılı, geçişsiz filimsi. Öznem nedense hep gizli, herkes tarafından kabul görülmüşüm, hep parmakla gösterilmişim yani nasıl diyeyim, o kadar mükemmel, güzel ve özelim ki, en önde olmama rağmen belirtisiz nesne gibiyim. Beş dakika içerisinde bir kere mutlu, iki kere mutsuz, üç kere sakin, dört kere sinirli, beş kere agresif, altı kere deli olabiliyorum. Ben de anlamıyorum ne oluyor bana. Hiç kimse beni anlamıyor, ben de hiç kimseyi anlamıyorum. Anladığım tek şey hiçbir şey anlamadığım. Anlamadıklarımı anlamam ise bambaşka bir anlam, Bu kadar anlamsız şeyler içinde kendimi de bazen anlamamam gayet anlamlı. Hani dilbilgisinde hiç kimsenin anlayamadığı anlatım bozuklukları var ya işte ben tam öyleyim. Ne sütunları belli, ne satırları çizili boş bir a dört kâğıdı gibiyim.
Ben de, Çözemedim Kendimi. Kendimi ortadan ikiye ayırıp, dörtle çarpıp, sekizle bölüp, on altıyla toplayıp, karekökümü sıfır ile eşitleyesim var. Çarpanlarına ayrılmış asal sayılar gibiyim. Ne parantezin içindeyim, ne de dışında. Toplanacak mıyım çıkarılacak mıyım çarpılacak mıyım belli değil.
Bu aralar yine hiç iyi değilim. Duygularıma Allah'tan rahmet diledim. Düşüncelerime baş sağlığı, önyargılarıma söyleyecek söz buladım. Sevgime ise çoktan dizgin vurdum hatta yokluğuna o kadar alıştım ki varlığına tahammül bile edemiyorum. Seni hala seviyor olabilirim ama sen benim hayalim değilsin, çünkü ben, ne seni, ne de sevgimi bir tek hayale sığdıramam. Ondandır ne dediğimi de pek bilmem. Sadece ağzımdan çıkar sözler, nereden döküldüğü de yok tıpkı sen ve ben gibi. Yok...