Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Dr. Bülent Gedikli, Türkiye’de faizi yükseltmenin beklendiği gibi sermaye girişine yol açmayacağını belirterek, faizde artış olsa bile krediye ihtiyacı olanın mutlaka kredi kullandığını, dolayısıyla faizin arttırılmaması gerektiğini söyledi. Gedikli, yabancı sermayenin de zaten faiz seviyesine bakarak gelmediğini aktardı. ABD’nin bir süre sonra resesyona gireceği öngörüsünde bulunan Gedikli, bu yüzden faiz arttıramayacağı gibi, bilançoda da küçülmeye gidemeyeceğini söyledi. Gedikli yatırım için ‘bekle gör’ politikası izleyenlerin ise kaybedeceğini belirtti. Ankara Sohbetleri’ne konuk olan Bülent Gedikli, Ankara Temsilcimiz Ferit B. Parlak’ın sorularını cevaplandırdı.
Referandum sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bundan sonra ekonomi alanında Türkiye’de neler değişecek? Türkiye artık çok hızlı bir reform dönemine girmiştir. Zaten referandum çalışmaları sırasında ekonomiyle ilgili reformlara da sürekli vurgu yapıldı. Artık çok hızlı bir şekilde makro ve mikro reformlara başlanacak. Millet referandumda, bu yönetim anlayışına, hükümet etme sistemine ‘evet’ dediği için reformlara da icazet vermiş demektir. Yani başka bir ifade ile “Bu reformları yapın” dedi. Kısa bir zaman takvimi içinde bütün reformları hayata geçireceğiz. Bunun sonuçları Türkiye açısından çok iyi olacak. Reformlar, hem büyümeye olumlu yansıyacak, hem ekonomik refaha ve aynı zamanda refahın tabana yayılmasında etkili olacak.
Üretimde yeni modellere yeni sektörlere ihtiyaç var
Başta yatırımcılar olmak üzere bir çok kesim kendisini 16 Nisan’a endekslemişti.
Bu yüzden yatırımı erteleyen çok sayıda girişimci biliyoruz…. Burada öncelikle söylemem gereken şey, yatırım konusunda ‘bekle gör’ diyen kaybeder. Temel olarak baktığımızda yatırımcı istikrar ve güven ister. Bu noktada herkesin ülkesine güvenmesi gerekiyor. Yani kimsenin yatırımlarını ertelememesi gerekiyor. Bir kere Türkiye’nin önü çok açık ve bunu zaten ülkemize gelen yabancı yatırımcılardan rahatlıkla gözlemleyebiliyoruz. Zaten 16 Nisan sonrasında başta bürokrasiden kaynaklananlar olmak üzere bir çok sıkıntı bitecek.
Peki bu süreçte ekonomide ne gibi değişim bekliyorsunuz?
Türkiye’de üretimde yeni modellere ve sektörlere ihtiyaç var. Örneğin, yazılımın dinamo sektör olması lazım. Artık klasik şeyleri yaparak, yani aynı şeyi daha fazla üreterek bir yere varamayız. Mevcut üretim modelinden bahsediyorum. Bu üretim desenini, sektöre bakışı değiştirmemiz gerekiyor. Burada en önemli konu bana göre savunma sanayii olup, yazılım da çok önemlidir. Ar-Ge inovasyon merkezleri üzerinden çok şey yapılabilir.
Artık önümüzdeki dönem, yeni sektörler üzerinden büyük rekabet başlayacak. Belli dönemlerde bu dönüşüm hep olur zaten. Buhar makinesiyle başlayan süreç, bugün çok farklı noktaya taşındı. Her sanayi çağının bir temel unsuru oluyor. Şimdiki de enformasyon. Enformasyona dayalı her türlü teknoloji açılımını yapabilecek altyapıya sahibiz. Uzay ajansı kurmamız bile bir adımdır. Biyogenetik, tarımsal genetik alanında, yazılım alanında çalışmalar yapılabilir. Nanoteknoloji gibi alanlarda çok iyi isimler var. Savunma sanayii belli bir noktaya geldi zaten. Sektörlerin açılımını savunma sanayii üzerinden yapabiliriz. OSTİM bu noktada Savunma Sanayi Müsteşarlığı ile güzel işbirliği içinde yer alıyor.
Bizde maliyet kaynaklı enflasyon yaşanıyor
Başta ABD olmak üzere, dışarıda yaşanan gelişmeler sizce Türkiye’yi nasıl etkileyecek?
Bir kere şu tespiti yapmakta fayda var, bizim genel problemimiz Türkiye’ye sürekli dışarıdan bakma alışkanlığı. Aslında bizim buradan dışarıya bakmamız lazım.
Yeri geliyor Fed faizine takılıyorlar, bunun etkilerini tartışıyorlar. Bu bitiyor başa bir şey başlatıyorlar. Bir jeopolitik gelişme üzerine, yeni yorumlar yapıyorlar. Oysa dünyada sorun biter mi? Sürekli bunu gündeme taşıyıp, Türkiye’yi bunların üzerinden değerlendirirseniz, yanlış tespit yaparsınız.
Fed’in faiz arttırma tartışması bitti, şimdi bilanço küçültme tartışması başladı, yeni numaraları bu. Tekrar ediyorum, olaylara Türkiye’den bakmamız lazım artık. Kendimiz neyi yapıyoruz, hangi noktadayız, altyapıyı nereye taşıdık? Türkiye bunların söylediği bütün riskleri bertaraf etti.
Örneğin sürekli faiz meselesini gündemde tutuyorlar. Enflasyon biraz yükselince, faiz tartışmasını yeniden başlattılar.
Bizde maliyet kaynaklı enfl asyon yaşanıyor. Kurdan kaynaklanıyor, gıda fiyatlarından kaynaklanıyor. Endeks ortalamasının çok üstünde artıyor gıda fiyatları.
“Bu ortamda faiz arttırmak enflasyonu etkiler”
İktisat tarihinden bir örnek vereyim. Amerika’da 1974-78’de şoklar üzerine petrol fiyatları arttı, enflasyon da arttı. Ancak büyüme çöküyordu, iktisada göre teorik olarak büyüme yokken enfl asyon artması uygun değil. Önce iktisatçılar bunu ne olduğunu anlamadı. Faizi arttırdılar ama durum daha kötü oldu, yani enflasyona hiçbir faydası olmadı.
Bizde büyüme yeterli değil, yüzde 3 civarında, enflasyon var maliyet bazlı. Böyle bir ortamda faiz arttırmanın anlamı enflasyonu tetikleme demektir. Yeni bir maliyet unsuru ilave edersin. İkinci bir sebebi daha var Türkiye sosyolojisinde. İhtiyaçların yüzde 70 gibi kısmı kredi ile karşılanıyor. Sermaye piyasaları derinleştirilemediği için uzun vadeli finansman derinliği oluşmadı. Yatırım yapmayı düşünenler krediye başvuruyor. Faiz ne olursa olsun, o insanlar krediyi almak durumunda. Faiz arttırdın diye kredi talebinde düşüklük olmaz. İnsanlar o krediyi talep ediyor zaten. Faiz artınca sadece o adamın yükü artıyor. Faiz artırmak Türkiye’de birilerinin söylediği gibi sonuç doğuran bir durum değil yani. O yüzden faizlerin her zaman düşük olması gerekiyor.
2016’da faiz, 2015’e göre çok daha düşüktü ama 2016’da çok daha fazla sermaye girişi oldu. Dışarıda sermaye Türkiye’deki faize bakarak hareket etmiyor. Tamamen Türkiye’nin konjonktürüne ve vizyonuna bakarak geliyor gerçek yatırımcılar. 2016 yılında üstelik önemli olaylar yaşandı ülkemizde.
Türkiye’nin ortaya koyduğu vizyon, büyüme hikayesi çok önemli şeylerdir. Çünkü yatırımcılar bunlara bakıyor. Türkiye bu manada hem ilerde, yakın gelecekte iyi bir pazar ve üretim üssü olacağını bildikleri için de en sıkıntılı, en puslu görülen ortamda bile yüksek hacimli yatırımlar geldi. iktisatçılar coğrafyadaki gelişmeleri de kaçırıyor.
Oralardaki sıkıntılardan dolayı, yatırımlarını istikrarlı gördükleri bir iki ülkeye taşımak istiyorlar. Bu eğilim giderek yükselecek. Bu yüzden de Türkiye’nin vazgeçilmez jeopolitik ağırlığı oluştu.
İşsizlik, enflasyon ve şirketlerin döviz borcu sorun olarak ortaya konuluyor. Hepsinin bir tek ilacı var o da büyüme. Büyümeyi asgari yüzde 5’i yakalamamız lazım. Bunu yakaladığımızda sorunların hiçbirisi konuşulmayacak. X Uzun süredir tartışma konusu olan gıda fiyatlarıyla ilgili ne düşünüyorsunuz? Gıda piyasasında farklı bir regülasyona gitmemiz şart. Bazıları piyasada kendi kafalarına göre at oynatıyor. Gıda piyasası çok geniş bir alan. Ancak regülasyon çok zor değil. Bugün vergi indirimleri yapıyoruz, buna rağmen fiyatı yükselen mallar var. Yani vergi indiriminde oluşan talep artışını da fiyat arttırarak kullananlar var.
Bu noktada gıda fiyatlarıyla ilgili depolama da ön plana çıkıyor. Ürün ihtisas borsalarının geliştirilmesi, depoların arttırılması, Türkiye için değil, bütün bölge için çok önemli gelişme olacak. Burada hile yapanlara, istismarda bulunanlara cezalar çok ağırlaştırılmalıdır. Sorunun çözümünün bir parçası da bu olmalı.
“ABD’yi ciddi bir resesyon bekliyor"
Dünyada likidite bolluğundan bahsediyorsunuz. ABD’nin bilançoyu küçültme çalışmaları, Çin ile yaşadıkları gerginlik….. Sizce bolluğu devam edecek mi?
Trump’ın kendince ortaya koyduğu argümanlar vardı ama koltuğu devralınca bazı şeylerin kolay olmadığını gördü. Büyük vergi indirimleri yapacağını söyledi ama ortaya çıkan bir şey yok.
Çin ile korumacı tedbirleri bir anda yapamayacağını gördü. Halen eski dünyanın ekonomik, siyasi parametreleriyle meseleye bakıldığı için tarihin dışına düşülüyor. Olmayan şeyler varmış gibi zannediliyor. Ancak öyle bir dünya olmadığını görüyoruz. Türkiye bu noktada yeni bir dünya olduğunu gördü ve farkımız bu bence. Biz yeni dünyaya hazırlıklıydık. Öngörü toplumun bir çok kesiminde var.
Bilançoyu azaltmak o kadar kolay değil. ABD ekonomisi büyümeye devam ediyor, dolaşımda 1.5 trilyon dolar para var. 2-3 sene içinde çok daha büyük noktaya ulaşacak. Böyle bir ortamda nasıl düşüreceksin bilançoyu. ABD ekonomilerinin krizleri hep Cumhuriyetçiler döneminde olmuş. Bunun sebebine baktığında karşımıza hep bütçe çıkıyor. 1929 bunalımında da Cumhuriyetçi başkan vardı.
ABD’yi bence ciddi bir resesyon bekliyor. Zaten belli periyotta girerler. Faiz arttırma meselesinde de Yellen açıklama yapıyor. Küresel faiz lobilerinin istediği olmayınca Yellen’i eleştiriyorlar. Güvercin olduğunu öne sürüyorlar.
Dünyadaki mevcut büyüme oranları, ülkelerin borçluluk oranlarının düşürülmesine yetmiyor. Jeopolitik iklimin sertleşmesinin sebebi ekonomik açmazlardan kaynaklanıyor. Avrupa’da bu yüzden faşizm yükseliyor. Ekonominin gerçekleri aslında bunlar.
ABD’deki resesyon öngörünüze bağlı olarak yeni balonlar da bekliyorsunuz o zaman?
Ekonomide gelir etkisi ve servet etkisi vardır. Daha çok kişi iş bulursa, sağlıklı taban oluşturur, böyle bir durum yoksa, servet etkisine başvururlar talep oluştursun diye. Bugün dünyanın sorunu da talep. Bu da balon etkisiyle yapıyorlar. insanların ellerindeki servetlerin değerini yükselterek yapıyorlar. 2008 krizinde konut fiyatlarını balon yaptırarak insanların kendisini zengin hissetmesini sağladılar. ABD’de bütün krizlerin arkasında balon vardır. Açıklar, borçlar, dışardan gelen para artacak. Dolayısıyla fon bolluğu olacak onlar bu sefer balon etkisi yapacak. Düşük de olsa, yüksek de olsa balon kaçınılmaz. ABD’nin Bütün krizleri böyle.
Referendum da bitti...
Kredi kullanımındaki yüksek artışa rağmen özel yatırımların durduğu/ ertelendiği bir çeyrek yaşadık… “Referandum sonucunu bekliyoruz.” deyip, kısa, orta ve uzun vadeli program yapmaktan kaçınan reel sektör temsilcilerinin, diğer bir beklentisi de reel sektöre yönelik açıklanması beklenen yeni reform paketleriydi… Bu kadar beklemek doğru muydu, yanlış mıydı tartışılır ama, yaklaşık iki ay önce ‘üretim reform paketi’ çalışmalarının tamamlandığı ve kısa sürede yasalaşacağı açıklanmıştı… Beklenti o kadar yükseldi ki, o paketi beklemek reel sektör temsilcileri için zorunluluk haline geldi… Yeni yatırımlar için farklı destekler üzerinde çalışıldığını ve o desteklerle hedefl enen yapının ayrıntılarını ise Bülent Gedikli anlattı dün. Gedikli’nin verdiği ayrıntılar referandum sonrasında beklenen canlanmanın, tahmin edilenden çok daha yüksek olacağının sinyalini veriyor.
"Risk diye gösterdikleri şey aslında fırsat"
Risk diye gösterdikleri şey Türkiye için fırsat aslında. Fırsat olan şeyleri risk olarak sunma çabası var. Bu içerde de dışarda da yapılıyor. Bunları risk olarak görürseniz kaçırırsınız, zaten bunlar da kaçırmamız için söylüyorlar. Yönetim sistemindeki hükümet etme sistemindeki yapının değişmesi Türkiye için bir fırsat, risk fi lan değil. hem yönetilme kolaylaştırılacak hem daha hızlı karar alınması sağlanacak. Gelişmelerin çok hızlı olduğu bir bölge düşünelim, böyle olacak. Avrupa Birliği’nin kabızlığı nereden geliyor. Merkez gidiyor, Papa’yı ziyaret ediyor. Bunlar Protestan, Katolik kilisesine gidip görüşüyor AB bir türlü karar alamıyor ve bocalıyor. Sorunlarını ülke bazında çözmek zorunda kalıyorlar. Fransa tek başına Rusya ile görüşüp sorunlarını çözmeye çalışıyor. Böyle bir ortamda Türkiye için hızlı karar alma, bürokrasinin daha etkin çalışması, bazı yerlere daha kolay neşter vurulması bakımından çok daha hızlı süreç oluşacak.
Yeni bir enstrüman olarak gayrimenkul sertifi kası uygulamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gayrimenkul sertifi kası güzel bir çalışma oldu, sermaye piyasası yeni bir araç kazandı. Bu örnekten hareketle, bir süre sonra özel sektör projelerinde de olabilir. Kamu buna ilişkin düzenlemesini yapıyor. Bunun başarıya ulaşması için borsada ikinci el piyasası oluşması önemli. Artık sadece hisse senedine bağlı olmaktan çıkmamız lazım. Bunun dışında bir çok yeni aracın devreye girmesi sağlayacağız. Küçük tasarrufl arın değerlendirilmesi açısından önemli buluyorum. Hatta bu uygulama, özel sektör yatırımlarının fi nansmanına kadar gidebilir. Bizde şu ana kadar risk sermayesi çok sağlıklı işlemedi çünkü. Biz, KOBİ’lerle görüşmemizde çok önemli projeler karşımıza çıkıyor. Bunların değerlendirilmesi için projeyi ortaya koyup fon toplamasının önünü açacak şekilde altyapı düzenlemesi lazım. (Dünya)