Birçok şiire konu olmuş, hakkında destanlar yazılmış, savaşlar çıkarılmış bir varlık: Kadın. Hep çok güçlü olmuş ama tarih içinde bastırılmış köleleştirilmiş bir varlık, kadın. Her kültürde farklı önemlere sahip kadın. Bugün yine şiddet nesnesi. Belki öncelikle farklılıklarımıza değinmeliyiz. Öncelikle de ilişki içindeki farklılıklarımıza. Çünkü ne oluyorsa kadın hep ilişki içinde yaralanıyor.
Öncelikle bizler süreç odaklıyız. Beynimizin her bir hücresini ilişkimize verebiliyoruz. Her yönden düşünüp pek çok açıdan değerlendirme yapabiliyoruz. Bunun bizde böyle olmasının sebebi hem sol lobumuzu hem de küçük de olsa sağ lobda da küçük bir merkezi kullanıyor olmamız. Yani biz daha çok konuşuyoruz erkeklere nazaran. O yüzden kız çocukları daha çabuk konuşmayı öğrenirler. Kadınlar 24 bin sözcük kullanırken erkekler 12 bin sözcük kullanır. Düşünün ki biz ne kadar çok konuşuyoruz, hele ki bir ilişkinin içindeyken.
Kadın çok anlatmayı tercih eder. Anlatarak rahatlar. Sevdiklerinin yanında olmasını ister. Karşısındaki tarafından önemsenmek ister. Burada hemen bir parantez de açalım, karşımızdaki sadece bizi iyi dinlediğinde mi önemsendiğimizi hissederiz? Tabi ki hayır. Ama hani dedik ya yapılarımız, algılama biçimlerimiz farklı diye. Kadının önemsediği bu iken erkek, kabuğunda kalmayı tercih edebilir. Konuştuklarınız içinde en yararlı kısmı alıp devamını dinlememe eylemi içine girebilir. Bunun sebebini de erkeğin sonuç odaklı olmasında arayabiliriz.
Erkeğin sonuç odaklı olması genelde çözüm üretmesiyle ilgilidir. Çözüme ulaşıyorsa fazlasını dinlemeye gerek duymayabilir. Kadının dinlenilme ihtiyacı erkeğin çözümsel dinlemesiyle çatışır çoğu zaman. Yeterince dinlenilmediğimizi düşünüp farklı duygu hallerine girebiliriz. O yüzden diyoruz ki, farklılıklarımızı bildiğimiz oranda gereksiz sürtüşmeler yaşamayabiliriz sevgili dostlar.
Kadının en büyük farklarından biri de sanırım sevilmeye olan ihtiyacı. Tabi sevilmeyi sadece kadın açısından ele almak da belki rahatsızlık verebilir. Sonuçta her canlı sevgiye ihtiyaç duyar. Bir çiçekle düzenli olarak konuştuğunuzda harika bir şekilde açar, bir kedi sizin onu sevdiğiniz oranda kendini açar ve gelip dibinizde kıvrılır. Burada söylemek istediğimiz, kadının sevildiğini hissetmeye ihtiyaç duymasıdır. O yüzden sık sık ‘’Hayatım beni seviyor musun, Beni ne kadar seviyorsun? ‘’gibi sorular sorma ihtiyacı duyar. Çünkü kadınların işitsel özellikleri baskındır. Duymaya ihtiyaç duyarlar. İltifata gerek duyarlar, ilgi beklerler. Erkekte bunun karşılığı onaylanmak takdir görmektir.
Bir de tabi ilişki açılarımızın erkeklerden farklı olduğunu söyleyebiliriz. Kadın, ilişkisini öncelikler listesinde ilk sıraya koyma eğilimi içindedir genelde. Karşı taraftan da bunu bekler ve hep bu ilişkinin neresinde olduğunu sorgular. Erkeğin ise bu açıdan da farklı olduğunu söyleyebiliriz. Çağlar boyunca çok sorumluluk alması öğretilmiş olan erkek, merkezine sadece ilişkiyi değil başka şeyleri de alabilir. Burada belki de fark etmemiz gereken, bunu ilişkinin fenalığına dair bir ölçüt olmamasıdır. Çünkü bir ilişkiyi kaliteli hale getiren, dinamiklerimize neleri aldığımızdır.
Uzun bir yolculuktur kaliteli bir ilişki. Bazen yüklerimiz ağır gelir, oturup ayıklarız fazlalıkları. Bazen manzaramız değişir, mevsim döner. Ona göre giysilerle devam ederiz yola. Bazen de öyle bir yol çıkar ki karşımıza doğru hamlenin ne olduğu konusunda fikirlere ihtiyaç duyarız. Yol arkadaşımız bu anlamda fikirlerine ihtiyaç duyabileceğimiz biriyse ne ala. O zaman yol da yolculuk da zor gelmez insana. Yolun hakkını verebiliriz beraberce.
Yol algılarımızın da farklı olabileceğini unutmadığımız sürece o yolu çok keyifli hale getirebiliriz. Hayatın kendisi de böyle değil mi? Doğru bir yol arkadaşıyla çok keyifli yolculuklar diliyorum herkese.