Toplum olarak, topluluk olarak değişimi seven, değişime eğilimli ve değişimden yana insan topluluğuyuz.
Adı değişim olsa da!
Hayatımızda maddi ve manevi farklılık yaratmak, farkındalık oluşturmak isterken, farkında olmadan yaşam ve yaşama standartlarımızı yerle bir ettiğimizin, tehlikeye attığımızın, yok ettiğimizin farkında değiliz malesef.
Cep telefonunu değiştirirken hiç bir olumsuz düşüncemiz olmuyor.
Arabamızı değiştirirken hiç bir olumsuz düşüncemiz olmuyor.
Odamızı, yatağımızı, kapımızı, penceremizi, balkonumuzu değiştirirken hiç olumsuz düşüncemiz olmuyor.
Giyim tarzımızı, elimizi, yüzümüzü, düşüncemizi ve hatta eşimizi değiştirirken hiç bir olumsuz düşüncemiz olmuyor.
Ama konu eve, ev niyetiyle geçici olarak kullandığımız yere gelince, o değişim düşüncemiz hiç olmuyor, olamıyor.
Bu kadar değişime alışkın ve olumlu halimizle üstelik.
Bolu'daki otel yangını, Konya'daki, İstanbul'daki bina yıkımları ve onlarca insanın hayatını kaybetmesi.
Değişmeyen değişim tutkumuzun sonuçları.
İçini dışını güzelleştirmek uğruna harcanan düşünce enerjisinin, asıl değişimin yapılması gerektiği noktada hiç olmaması gibi.
Bunların nedenlerini sorgulamak bile sorgulamak eylemine haksızlık etmek aslında.
Değişmeyen değişim tutkumuz o kadar derinlerde, o kadar iliklerimize kadar işlemiş ki, iş hayatımızı da, ev hayatımızı da, siyasi, ekonomik ve sosyal hayatımızı da hapis etmiş vaziyette.
Makamında yıllardır oturan başkanlar gibi, mevkiisinde yıllardır duran figüranlar gibi, ölene kadar aynı ahıra giren öküzler gibi.
Değişim, değişim demişken bunu süsleme sanatı, güzelleştirme yolu olarak görenler varsa peşin diyeyim; ahır aynı ahır, öküz aynı öküzdür.
İnsan, aynı insandır.
Vesselam...