Hep komedi ve acının kuytuluklarında nefeslenir.
Susuz kaldığı gecenin boğaz yakan sularıyla kanardı.
Dudaklarını düğümlenmiş kendirlerle sözcüklere yasaklamış.
Köz olmuş söğüt dallarını her eline bir muska niyetine takıyor.
Güvercinlerin bir buğday tanesi için yaptıkları ayakoyunlarına temaşada.
Karakarganın bir ceviz için gösterdiği karakıştaki sabrıyla hayıflanır.
Kerpiç duvarın neden ıslanmadığını ekvatora yakınlığına bağlardı.
Bir meridyen gibi dizili sofrada onbir kaşık.
Ortasında greenvich başlangıç çizgili ekşi mayalı yüzler.
Düz sekili yollara dizilmiş kibirli, kara suratlı masklar.
Derisi soyulmuş elleriyle bir çocuk das kapitali yuvarlar.
Köyün delisi bir aziz ikonu gibi ihtiyar heyetini bekliyor.
Her konuda ehl-i vukuf, suratı buruş buruş gri saçlı avratlar.
Avratların dizlerine kadar çamura batmış kula basmasından dikili kızıl suratlı kaburgadan adamlar.
Adamlar, neşeli, çirkef ve bir o kadar da Dostoyevski'den budalalar.
Bir file içinde köyün mualliminden kalma sarı defter ve çürümüş elmalar.
Cesareti olmamış kimsenin sarı defteri açmaya.
Zıkımlanıncaya kadar yamulmuşlar elmaya, yılan soyları.
Yılanlarından da zehirli vadideki kalpten yalanlar.
Açtım sarı defteri bilcümle ey ahali mavzerlerine davrandılar.
Muallim akıl, feraset ve deha.
Sarı defterin ilk cümlesi yakıcı civa.
"İnsan, insana değdiğinde biraz daha kirlenir dünya."
Bu köye geldiğinde ilk kez görmüştüm mavi gözleriyle dolu beynini.
Puşkin'in şiirleriyle dolu belleğinde kara bir yama.
Yamalı düşünceler, yamalı bir potin üzerinde sallanmakta.
Köylüler avaz avaz bağırıyor, elleri korkuluk olmuş yamaçta.
Üstü dam, altı çamur bir toprağın arasında çocuklar eritme peynir.
Sobadaki meşe odunu Tolstoy'luk taslamakta.
Anna Karanine kapıya bastonuyla şamanik çizikler atmakta.
Dehşetin soykütüğüne kaydoluyor el kadar bebeler.
Kara tahta giyotin, tebeşir darağacı, hayaller fen dolabı hücresine kilitli.
Mevsim karakış, ayaz, çamurlu elleriyle Mudu'nun oğlu duvarları sıvamakta.
Sarı defter köyün kabusu, sarı defter birleşmiş milletler kadar uyumsuz.
Unutulmuş kelimelerin gece ayini.
Bütün kelimeler cezbelenmiş derviş gibi dolanmakta.
Elleri ve yüreği tahtaya kaldırılmış sorular, cevaplarla savaşmakta.
Ahşap kapı Kafka kadar sessiz, nemlenmiş sıralar Dalay Lama kadar dilenci.
Dmo'dan sadaka olarak gelmiş kalemler, Dadaloğlu kadar cesur.
Defter niyetine tersi çevrilmiş kesekağıtları Harran ovası.
Yazdıkça hasat yazıyı, yazıyı yazdıkça karakılçık buğdayı.
Şimdi kendinden soyut bir saksıda bir avuç buğday filizi.
Eksen de ekilsen de Gobi çölü çoraklığı..
Yusuf AKIN/ 17.12.2021/İzmir