Değerli Medya Ege okuyucularıma sevgi ve saygılarımla güzel bir gün diliyorum.
Antalya Bilim Üniversitesi ve Ayzıt Yayınları iş birliğinde açılmış olan Yaratıcı Yazarlık ve Senaristlik Eğitim programının öğrencisi sevgili HÜLYA KARAKAYA bugün Medya Ege’de yazar konuğum olacak.
Her birinin yüreğimde bırakan bir izi olduğunu daha önce söylemiştim sizlere…
Peki Hülya’nın yüreğimde nasıl bir iz bıraktığını merak ediyor musunuz?
Bir akşam vakti gün batmışken, karanlık çökmüşken arkadaşlarının sevinç çığlığı arasında bir çift gözün içine hüzün dağılmıştı. Dudakları titriyordu ve boğazına koca bir düğüm oturmuştu. Nedenini anladığımızda sevenleri onu teselli etmeye çalışırken ben sadece uzaktan onu izlemiştim.
En iyi yaptığım şeydir gözlemlemek, insanları gözlerinin içine baka baka izlemek…,
Ve sevgili Hülya; o gün izlediğim kadınla, hakikatı ortaya koymuştu yaşadığı olumsuzluk karşısında verdiği cevapla…
‘’-Çok üzüldüm tabii. Ne diyebilirim ki sağlık olsun, canım sağ olsun.’’
Ahh be güzel kadın tabii sağlık olsun, senin canın sağ olsun sana bir kitap değil bin kitap feda olsun.
O gün bugündür daha çok sevdim anneliğini, kadınlığını, sessizliği içindeki avaz avaz yankılanan sesini ve kalemini…
İşte o güçlü kadının kaleminden dökülen DELİ ŞAİR’E MEKTUPLAR Medya Ege okuyucuları için yayımlandı.
DELİ ŞAİR’E MEKTUPLAR
Yokluğunun sabahında elim yüzüm sızı içinde gözümdeki yaşlar yanağımdaydı uyandığımda. Daha Ağustos sabahı mutfakta sen şekerli ben ise inadına şekersiz kahve içiyorduk. Balkon kapısını açıp sevmediğimi bildiğinden kokusu bana gelmesin diye sigaranı duman duman bulutlara yolluyordun.
İşte bir gece daha devrildi ruhumun incesine sıcaklığın üşütürken bedenimi. Bir gittin pir gittin be şair, beni benden alarak hiçbir şey bırakmadan. Nasıl yaşayacağım ben şimdi hem sensiz, hem kendimsiz! Ellerin elim de değildi ama gözlerin ruhuma işlenmiş bir nakış gibiydi. Şiir gibiydi seninle geçen zaman inadına. Hep sana yazılan hep seninle yazılan. Okuyan yüzlerce insandı sana yazıldığını bile bile. Senden başka herkes okudu. Sen gittiğinden beri iki satırını okumadın hatta bir cümle dahi yazmadın.
Hoş gidişini de anlamış değildim ya… Hala da anlamıyorum. Sesim sesin de gitti,kayboldum ben bu şehirde.Herkesi uğurladım kendimden,sonra kedimi de uğurladım şehrimden. Sen bir hoşcakala sığdırdın kırk yıla hatrı kalsın diye içtiğin şekerli kahveni. Oysa ben seninle geçen bir güne yeterdim. Eyvallah deyip çekip gittiğin gün dinlemeden oysa ben nelere veda etmiştim yüreğimde.
Artık yoksun…
Sen kokuyordu mutfağım, hiç bir zerresi sensiz nefes almıyordu. Sen doluyordu yatağım, yastığım. İçimi hiç sorma!Sana koşuyor iklimler,aylar,haftalar,günler boyu.
Şimdi yoksun…
Ben de yokum artık o şehirde. Gelemiyorum bile şehrine, burnuma gelmesin kokun diye.
Ağzımdan kan kusuyorum yüreğim de sen varken,ağlayamıyorum gözlerin asılıyken kirpiğimde.
Söyle…
Sığdımı şimdi bir “Eyvallah’a” gidişin, unuttun mu beni? Söyle şair hiçbir zerrem kalmadı mı aklında? Ben gidişinden sonra nefessiz kaldım. Unutmak bir yana aklımı yitirdim.Aylardır sığdıramıyorum kendimi yere göğe. İki kelamı çok gördün oysaki kelimelere.
Hasret rüzgarı değildi esen yüreğime; senin yokluğun, benim ayrılığa tokluğumdu. Bilmem bir gün kalır mıyız karşı karşıya.Rastlar mıyız yine kalp kalbe?
Alışamadım ben yokluğuna ama sadece kabullendim geri gelmeyeceğine. Belki yüreğinde başka sevdalar esiyordur,mani olamam inan ki ! Bir eyvallah der ben de çeker giderim uçurumun kenarına. Atarım ele avuca sığmaz kalbimi, parçalarım ellerimle sol yanıma yapışan hayalini de elvermez içim seni ordan söküp almaya. Kalsın derim en azından yaksa da en kor’undan ciğerimi, hayallerimi.
Acına da,ben de kalan fotoğrafına da ,duvara astığım afişine de razıyım…
S/onsuz gecelerde yaşarım…..
Sakin ol kalbim der susarım….!
Anıları içime gömerim. Üzerine de bir sigara içer külünü yüreğime dökerim…
HÜLYA KARAKAYA