Merhaba sevgili Medya Ege okurları. Hayatın hızla değiştiği ve dönüştüğü zamanlardan geçiyoruz. Ne olduğunu tam bilemediğimiz sadece ayak uydurma adına bir şeyler yaptığımız bu dönemde, insan ilişkileri de gittikçe daha zorlamaya başladı bizi.
Aralıklarla da olsa Pandemide bir yılı devirmiş durumdayız. Şimdiden çok yorulduk ve daha neler yaşayacağımızı kestirmekte zorlanıyoruz. Kurallara uyanların yanında uymayanların da varlığı bizi toplumsal olarak bir ayrışmaya da götüreceği kanısındayım. İzlediğimiz çoğu kaos filminde sıkıntı daima uyumlularla uyumsuzlar hatta çoğu zaman sadece uyumsuzlar arasında çıktığını görürüz. Bu kapanma psikolojisinin bizde yarattığı etkilerden biri de işte bu uyum sorunu. Uyumu toplum olarak yeterince yakalayamazsak ne olur, düşünmemiz gerekir kanısındayım.
Geçen gün, uçakta tek bir insanın maskeyi takmaması yüzünden yaşadığımız gerginliği hatırladım. Beyefendi maskenin kendisini rahatsız hissettirdiğini söylüyordu. Pek çok kişiden tepki almasına rağmen hatta uyarı almasına rağmen son derece direnç gösterdi. Olaydan sonra düşününce tek bir basit önlemde bile anlaşmazlık yaşayan insanların daha büyük sorunlar karşısında ne yapacaklarını merak edemeden duramadım açıkçası.
Sanırım ilişkilerimizde en çok, dengeyi kaybetmekten rahatsızız. Çünkü dengeyi bir kez bozduk mu taşlar da yerinden oynuyor. Yerinden oynayan taşlar, ilişkilerimizin de taşlarını yerinden oynatıyor. Toplumsallaşmanın ilk maddesinin uyum olduğu düşünülürse bunun ne kadar önemli olduğu da fark edilir.
Toplumun en küçük yapı birimine bakacak olursak bunu daha yakından görme şansımız olur. Yoğun çalışma temposu içinde çok fazla birlikte vakit geçiremeyen ailelerin bu süreci nasıl geçirdiklerine baktığımızda, bazı olumsuz sonuçlarla da karılaşmaktayız. Yaptığım danışmalar sırasında ailenin eskiye oranla daha fazla birlikte vakit geçirme oranlarında bir yükseliş yok gibi görünüyor. Tabi bunun için istatistik de bakmamız gerekir ancak ayrışmanın da fazlaca görünmesi düşündürücüdür. Özellikle ergenlik dönemindeki çocukların daha fazla odalarına kapandıkları ve dijital dünyaya daha fazla vakit ayırdıklarını gözlemliyoruz. O zaman demek ki mesele beraber evde kalınan sürenin azlığı değil tam tersine uzun saatleri evde geçiren bireylerin yine de kopuk olması. Ailede başlayan uyum sorununun toplumda yerini bulacağı beklenmeyen bir sonuç olmayacaktır.
Bu durumda belki de bir şeyleri yeniden keşfetmeye ihtiyaç duyuyoruz. Çünkü beraber geçirdiğimiz vakit azaldıkça dış dünyaya daha bağımlı hale geliyoruz. Dış dünyaya bu kadar açıldıkça da kendi iç dünyamızdaki uyumu daha hızlı yitirmeye başlıyoruz. Dünyanın bir uyum üzerine oturduğunu unutmamamız gerekir.
Hem özerk hem birbirimize bağlı hem de uyum yaratan bireylere dönüşebiliriz. Bunun için tek ihtiyacımız olan şey düşünmek. Nerede kaybettik ya da neye teslim ettik hayatımızı? Cevaplar bizde. Birbirimizle daha çok vakit geçirmek ve birbirimizi dinlemek için neye ihtiyacımız var? Sadece neyi kaybettiğimizi fark etmeye. Bunlardan uzaklaştıkça huzur ve mutluluğumuzu da azalttık bence. daha çok gelişecek olan bir dünyada daha mutsuz bireyler haline geleceksek buna nerede dur dememiz gerektiğini bilmeliyiz ve neye sahip çıkmamız gerektiğini fark etmeliyiz. Hayat uzun bir yolculuk sevgili dostlar ve unutmayın yol çoğu zaman yalnız yaşanmayacak kadar anlamlı.