"Gökte herkesin bir yıldızı olduğu doğruysa, benimki çok uzakta, karanlık ve pek önemsiz bir şey olmalıdır. Belki de benim hiç yıldızım yok! "
Sadık Hidayet
Gitsem içimin olmadığı yerlere ama korkarım kağıttan gemilerim taşımaz benimle gelen hayallerimi diye. Çocukluğuma bakıyorum bacası yerine ruhu tüten bir evden, camları kırık, odaları soğuk. Kiracıya da benzemiyor içimi yakan bu kederler.
Ne zaman büyür bir çocuk?
Hep mi yarım yaşar ve hep mi eksik ölür insan?
Gülün acısı döktüğü yapraktan değil dalının kırılmasındanmıș. Dalımı ben daha doğmadan kırmışlar. Bu yüzdendir, ömrümce hiçbir güle yaprak olamayıșım.
Öylece asılı kalıyorum dünyada. Gün geceye, gece güne varıyor zaman geçiyor ama ben sadece boşluk dolduruyorum. Ölümümü tazeleyip, cenazemi düzenliyorum hergün tekrar tekrar.
Yüreğimdeki tüm sokaklar savaştan yeni çıkmış gibi yaralı ve ölülerle dolu. Bir sevgiye kurban gittiğim çok oldu ve en çokta bir sevgiye hasret öldüğüm. Oysa böyle konuşmamıștık hayatla. Canımı da koysam uğruna, yine de yetişemiyor mutluluklar gözyaşlarıma.
Hamdım, kopartıldım. Artık çok geç demenin bile çok geç olduğu zamandayım.
Ve hiç kimse bilmeyecek içi yangınlarla doluyken bile üşüyen yüreğimi.
Bilmeyecek kimse! Sessiz sessiz haykıran kederlerimi.
Bu yüzden dilsizdir benim kelimelerim usulca uzanıp kağıda, ceset oluyor cümlelerim.