Ne zamandır yalnızım hiç hatırlamıyorum. Etrafımda insanlarla örülmüş dört duvar, yer zemin ve sadece gökyüzünü görmek için başımı tam olarak kaldırdığımda görebildiğim gökyüzü var.
Allah'a yalvarmak veya şükretmek için başımı göğe kaldırıyorum. Bazen de yağmuru tamamı ile hissettiren damlaların, yüzümde bıraktığı o mutlu hissi tatmak için.
Bu kadar kalabalık arasında, o boş anlamsız tartışmalarda fikrimi beyan ederken, en çok kendi sesimden, düşüncelerimden ve bunların oluşturduğu o yalnız histen nefret ediyorum. Kimse beni dinlemiyor. Kimse duymuyor ve kimse önemsemiyor. Köşe yastığını süsleyen ama gerçekte hiç ihtiyaç olunmayan kenar süsü gibi oluyorum o an hayatta. Olsam güzel olur ama bana hiç ihtiyaç yok aslında. Peki ya ben? Ben var mıyım bu hayatta?
Kime ne anlatmaya kalkarsam kalkayım, karşımdaki kişinin her zaman benden daha büyük hisleri oluyor o konuda. Parmağım kanıyor desem, karşımdaki ayağının koptuğunu söylüyor. Mutluyum desem, karşımdakinin huzuru cennetten kopup da gelmiş oluyor.
Ne dersem diyeyim, karşımdakinin benden hep daha fazla bir şeyleri oluyor. Ve anlatmaya o devam ediyor. Ayağı nasıl kopmuş, ne acılar çekmiş ve de çekiyor. Nasıl mutlu olmuş, neleri başarmış, hepsi uzun bir kervan gibi geçip gidiyor muhabbetin içinden.
Ben o sıralar, sadık dinleyici rolünü oynuyorum ve Oscar'ı hak ediyorum. Kulağımla, beynimle, ruhumla. Ben yine anlatmak istediklerimle, hislerimle, düşüncelerimle baş başa kalıyorum, bir illetten kurtulamamış hissi ile.
İnsan nerede, kiminle olursa olsun, hep yalnız kalıyor kendi içinde.
Dünya hali dedikleri bu uykudan uyandığım kısa anlarda bile bu his içime taş gibi oturuyor. Ve bu ağırlık benim kaldırabileceğimden fazla geliyor. Sadece kendini dinleyen biri olsun istiyor insan ve bu da olmadığında, bu ağırlığın altında pestil oluyor çoğu zaman.
Sonra düşünüyorum "acaba bende mi böyle davranıyorum?" diye sorular geçiyor aklımdan. Karşımdaki bir şey anlatırken onu dinlediğimi fark ediyorum, saygı ile üstelik. Ama ben bir şey anlatırken, kendini anlatmaya başlayanları bir süre sonra dinlemediğimi fark ediyorum. Bir şarkı düşüyor aklıma ya da bir şiir o sıra. Mırıldanıyorum içimden, karşımdakinin yüzüne karşı. Karşımdaki yansa umurumda olmuyor işte o vakit.
Kendi yangınını kendi çıkaranları ve sonra yandım diye ortalığı velveleye verenleri, o yangında bıraktığımı fark ediyorum.
Evet, kötü biriyim belki ama şunu da biliyorum, dünya da pek adil bir yer değil.
Özelikle, hassas kalpliler için.