Hayat gün geçmiyor ki insana başka bir şey öğretmesin. Gerçek ve gerçekliği arasında kalan insan, sanki tüm dünyaya olan inancını kaybetmiş oluyor.
Omuz verdiğin birçok insanın, aslında seni sadece bir dayanak olduğunu öğrendiğin vakit, bir yaş daha alıyorsun bu zalim hayattan. Yaşlanıyorsun! Hem yaşın büyüyor, hem de gözlerin yaşlanıyor. Fazla uzun sürmüyor bu ağlamaklı ihtiyarlanman.
İnsanlara harcadığın emeğin, sadece sen gidersen gelen samimiyetin sahte olduğunu öğrenmek acıtıyor. Ama çok sürmüyor. Çünkü hayat, değersizlere üzülmek için çok kısa.
Sen de bakıyorsun yoluna ama tek bir farkla. Çünkü artık biliyorsun, sahte gülüşleri, sahte samimiyetleri, o hep dostluk, sevgi filan yalan dolanını. Bir şey söyleyeyim mi sana, inan bana gözbebeklerinin içinden tanıyorsun artık insanları. Bu üzüntülerini eyerleyebilirsen, hayat sana böyle bir farkındalık katılıyor işte.
Eğer affedebilirsen tabi ki.
Affetmek dedim de, öyle helalleşmek filan değil. Artık onları yok sayarak, onlara harcadığın zamanı, emeği yok sayarak, daha doğrusu, böyle insanlara, kalbinin çektiği perdeleri açarak, yani ilk önce kendini affederek devam etmelisin hayata. Bu kalp senin. Bu hayat senin. Kim ne derse desin, asla aklından çıkarmıyorsun.
‘’ Sen yoksan, bir şeyin manası yok.’’
Unutma, bunu hatırla ama.