Siyasetin içindeki deprem, yıkan ve yok eden doğanın depreminin önüne geçemiyor maalesef.
Hala insanlar sallandıkları anlardaki korkuları, sallandıklarını sandıkları anlardaki endişeleri yaşayarak hayatına devam ediyor.
Herkesin can derdine düştüğü durumda, büyükşehirlerde özellikle binaların sağlamlığı konusunda da ciddi ciddi tartışmalar da arka arkaya gelmeye başladı.
İnsanoğlu balık hafızasına sahiptir, Mayıs ayına kadar her şeyi unutur diyenler sanırım bu kez yanılacaklar.
Çünkü insanoğlu Kahramanmaraş merkezli depremlerin yıkıcı ve yok edici etkisini unutmadığı gibi unutmaya da hiç hazır değiller.
Her türlü küçük, büyük, lastik, demir eşyaları satan yerlerden birisini çalıştıran arkadaşıma çay içmeye uğradığımda depremin hiç unutulmadığını anladım.
‘İşler nasıl gidiyor?’ diye sorduğumda arkadaşımın verdiği cevap dikkatimi çekti.
‘Bu aralar en çok düdük ve el feneri satıyoruz’ dedi.
‘Hatta yok satıyoruz’ dedi.
Depremin etkisinden kurtulamadığımızın en büyük sonucu da bu.
Yıkılmayı, yok olmayı göze alamayan ama başına böyle bir şeyin gelmesi ihtimali üzerinde duran, korkan insanlar, kurtulmanın bir umudu olarak hakem düdüğü dahil küçük düdükler ve el fenerlerini almaya çalışıyorlar.
11 ili birden vuran, binlerce insanın hayatını kaybetmesine neden olan üç şehrin neredeyse yok olmasına neden olan bu depremin kolay kolay unutulması da mümkün değil.
Özellikle büyük şehirlerde sağlam zemin, yeni bina, düşük kata olan ilgi de bu yüzden bir hayli artmış durumda.
İdari olarak merkezi veya yerel yönetimler nasıl kararlar alır, hangi kararları hangi ciddiyetle uygulamaya koyarlar onu zaman içerisinde görürüz ama görünen o ki millet kararını çoktan vermiş durumda.
Dağ başında olsun, sağlam olsun, sağlıklı olsun!
Eski tarihi yerleri gezerken dikkatinizi çekti mi bilmem, eski yerleşim yerleri hep dağların tepelerinde, dağların yamaçlarında olurdu.
Ova gibi düz olan, tarımsal anlamda verimli olan yumuşak zeminlerde yerleşim olmazdı.
Eskinin insanları ve şehirleri hem verimli ovadan üretim anlamında faydalanmak için bu tercihi yapmışlar hem de sağlam zeminde yaptıkları evlerde her anlamda güvenlik şekilde uyuyabilmek için.
Dünyada teknolojiyi ne kadar çok geliştirirseniz geliştirin, illa üretim yapılacak verimli alanlara ihtiyaç varsa ki var, illa güvenli uyuyacak yerlere ihtiyaç varsa ki var, o zaman yaşamsal mantık aradan yüzyıllarda geçse dünyada aynı.
Üretmek için yumuşak zeminleri, uyumak için yüksek zeminleri tercih etmemiz gerekiyor.
Ölmemek için dağlar meskenimiz olsun!