Hacca gidip tavaf edenler bilir. Hac ibadetinde Kâbe’nin etrafındaki her bir tura şavt adı verilir. Özellikle son şavtlarda hacıların ellerini sanki boks edercesine gardlarını alırcasına iki yana kaldırıp, karınlarını içeri çekerek sağlam, dinç ve enerjik görünmeleri istenir. Bunun nedenini müftü efendiye sorduğumda bana şöyle demişti: “ Peygamber efendimiz (SAV) müşriklere karşı güçlü görünmek (Böyle bir algı oluşturmak) için bunu yapardı” dedi. Ben de, “ o zaman tamam da şimdi Mekke’de müşrik yok ki şimdi niye böyle yapıyoruz” deyince, Yahu dedi şimdi daha fena, İsrail, ABD ve diğer tüm müşrikler canlı yayında bizi izliyor, dik duracağız, güçlü görünüp onlara birlik içinde, yorulmadığımızı ve korkmadığımızı göstereceğiz, dedi. Evet, gerçekten de çok doğru bir tespit. Geçen gün TV’den izliyorum. Bir şehit annesi kameranın önünde ne bir gözyaşı ne de üzüntü olmadan haykırıyor metçe: “Daha 3 çocuğum var hepsi de vatana kurban olsun” İşte bu anne var ya gidin onun ayaklarını öpün, Cennet onun ayaklarının altındadır. Afrin harekâtındaki bir asker ise “Bizi beklemeyin” diye haykırıyor. Yüzünde ne bir korku ne bir endişe var. Siz onun beklemeyin dediğine bakmayın, inşallah Cennet’te onu bekleyen efendimiz (SAV) var. Sadece onlar mı, Allaha şükürler olsun ki, şu mübarek ülkenin geride kalan daha milyonlarca erkeği, kadını, yaşlısı, çocuğu sırada bekliyor. Hepimiz inşallah gönüllüyüz.
Hz. Mevlana’nın Şeb-i Arûs (veya Şeb-i Urs) törenlerini bilirsiniz. Mevleviler, Hz. Mevlana’nın vefat gecesini, dünyadan ayrılık gecesi olarak değil, Cenab-ı Hakk'a kavuşma gecesi olarak nitelendirdiler. Bunun için de o geceyi Şeb-i Arûs yani “gelin gecesi”, “düğün gecesi” olarak adlandırırlar. Yüce Allah Kuran-ı Kerim’de (BAKARA-154) şöyle buyuruyor: “Allah yolunda öldürülenlere "ölüler"" demeyin. Bilakis onlar diridirler, lâkin siz anlayamazsınız.” Resulullah (sav) buyurdular: “Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki her şey kendisinin olsa bile dünyaya geri dönmeyi arzu etmez. Sadece şehit, gördüğü aşırı itibar ve ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve on defa şehit olmayı ister.” Biz her şeyden önce samimiyetle buna inanmamız gerekiyor. Gerçek iman, bu samimiyetle ortaya çıkar. Dünyanın geçici bir oyalanma yeri olduğunu, Cennet’in ise yüce Allah’ın en büyük mükâfatı olduğuna gerçekten ve samimi olarak inanırsak, Allah’a kavuşmanın düğün günü gibi görmek ve bu yüzden de ağlamak değil, onlarla gururlanmak ve inşallah şefaatlerine nail olma ümidiyle dua etmek gerekir. Düğün günü ağlamak olmaz. Güçlü olacağız, hüzünlenmeyeceğiz, birlik olacağız ve dik duracağız. Hiçbir silahın ya da bombanın yapamadığını yapacağız. Adeta düşmanlarımızı kahredeceğiz bu şekilde. İnanın inşallah bu bile bir cihattır.
Kahraman Mehmetçiğimiz adeta tarih yazıyor. Tıpkı, Kosova meydan muharebesindeki gibi, tıpkı Kuddül Amare’deki gibi, tıpkı Sakarya’da ki gibi, tıpkı Çanakkale’deki gibi. Daha önceki yazımda da belirttim. Bu millet öyle herhangi bir millet değil. Daha 1071’de Alparslan ile başlayan kutsal nöbet, Selçuklular, Osmanlılar ve şimdi de Türkiye ile İslam’ın hamisi ve halifesi olma görevi verilmiş bu şanlı millete. Bütün bu yaşananlar inşallah çok güzel günlere gebedir. Allah (CC) İslam’ın son kalesini inşallah ayakta tutacaktır. Sefere çıkan bu necip milleti Muzaffer eyle yarabbi.