Eskiler şöyle derdi!
Geçmişte böyleydi!
Şimdiler tadı tuzu kalmadı!
Nerede eski mevsimler, eski dağ, bayır, orman, çayır ve su!
Rahmet babam, ölümünden 3-4 sene önce bir dostu ile evimizin cam kenarına sabitlenmiş tahta otururken, sen o sene, 1970’lerde dün gibi hatırlıyorum aynen suç muhabbeti yapıyordu.
‘Arkadaşım Osman, şu sokağın başında her gün akan çeşme var ya, hepimizin istediğimiz zaman altına bidon koyup su aldığımız tatlı su, işte o suyu insanlara parayla satacaklar’
Babam kadar ileriyi göremeyen Osman amca, ‘Mustafa gardaşım, ne diyorsun sen. Allah’ın suyunu parayla kim satar, kim alır’
O zaman kimse bilmiyordu ama şimdi kim satıyor, kim alıyor herkes biliyor.
İşte o zamanlarda başladı dünyada çevre katliamı. Ormanların yok olması, birçok canlının neslinin tükenmeye başlaması.
İşte o zamanlarda başladı, suyun, havanın ve toprağın değişmesi.
Bilim adamları, özellikle çevre bilimcisi insanlar kürsülerden, çevreci aktivistler ise meydanlarda ve sokaklarda dünyanın değişen, suyuna, havasına ve toprağına dikkat çekerek, dünyayı kurtarma, insanın geleceğini kurtarmak için mücadele ettiler.
Virüs çıkana kadar hava mis gibi diyenler, su satılana kadar su bal gibi diyenler, sebze, meyve fiyatları artana kadar toprak ne kötü kokuyor diyenler, bu çevreci uyarıları ve mücadeleyi maalesef basit, sonuçsuz, deli saçması, medyumluk gibi gördüler.
Salgın haline gelen virüsten dolayı havadan korkar olduk. Nefesimi almakta güçlük çekip, birbirimizden ve insanın yoğun olduğu çevreden kaçar olduk.
Çeşmeden akan suları sadece yıkama işlemi için kullanırken, içilebilir suyu parasıyla plastik damacanalardan alır olduk.
Patates, domates, maydanoz ve limon fiyatları artınca, bir tutan bahçe bulup, ekmeye, dikmeye ve çiftçilik yapıp, doğal olan yiyeceği arar olduk.
Bir de gezen tavuk, inek, koyun konusu var.
Gezmeyen tavuk mu olur demeyin, tavuğun gezdiği, gezerken doğan aldığı, yediğine göre yumurtayı, eti, tadını arar olduk.
Bugün günlerden 12 Haziran!
Yani eskilere göre yazın neredeyse ilk çeyreğinin bittiği zaman.
Ortası Temmuz, sonu Ağustos.
Hava durumlarına bakın, o şehir yağmur altında, bu şehir sel altında.
Orada denize girenler donuyor, burada dağa çıkanlar yanıyor.
Gündüz yanarken, güneşin gitmesiyle dünya karasal iklim yaşıyor gibi herkes üşüyor, üstüne bir şeyler alıyor.
Lafın özü biz değişmedik.
Aynı vurdumduymazlıkla, aynı bildiğimiz düşüncesizlikle, aynı müsriflikle dünyayı bu hale getirdik.
Yaşanabilir dünyayı yok ettik!
Çocuklarımızın yaşayacağı dünyayı kötü anlamda değiştirdik!