‘’ Uzun zaman oldu kendimi iyi hissetmeyeli. Eskiden bana keyif veren şeyler, şu anda hiçbir anlam ifade etmiyor. Her sabah kendime bu yataktan niye kalkmam gerektiğini sorarken buluyorum kendimi.’’ Peki yine de yataktan kalkabiliyor musun, diye sordum. Evet, dedi buruk bir gülümsemeyle. O zaman bir şeyleri düzeltebiliriz dedim.
Sanırım bu cümlelerin benzerlerini ara ara da olsa kurmayan yoktur. Hayatımızın belirli dönemlerinde bu duygu durumuna hepimiz yaklaşabiliyoruz. Önemli olan sanırım bununla nasıl baş edeceğimiz. Çoğu zaman önemsenmeyen bu durum daha sonraki dönemlerde çok daha kalıcı duygu hasarlarıyla karşımıza gelebiliyor. Bu durumda bir uzmandan yardım almamız gerekmektedir.
Ancak kendimize yardım edebileceğimiz gerçeğini de göz ardı etmemeliyiz. Çünkü iyileşmek ancak bunu biz de istersek ve bunun için çaba gösterirsek çok daha hızlı olacaktır. Ve yapılan araştırmalar, depresyonun çarpıtılmış olumsuz düşüncelerimizin bir sonucu olduğunu göstermektedir. Demek ki burada bize ciddi anlamda bir iş düşmektedir çaba anlamında.
Peki neler yapabiliriz? Depresyondayken hissettiğimiz şeyin çok gerçek olduğuna inandırırız kendimizi. Yanılsama olduğunu aklımıza bile getirmeden böyle hissediyorsam doğrudur, mantığıyla hareket ederiz. O zaman düşüncelerimizi nasıl çarpıttığımızı iyi öğrenmemiz gerekir.
Bizi en çok etkileyen bilişsel çarpıtmaların başında ‘’Ya hep ya hiç’’ gelir. Hayatı ya siyah ya beyaz görmenin bir sonucudur. Ara renklerin varlığını kabul etmemektir. Herhangi bir durumda beğenilmediğimizde hiç beğenilmediğimiz sonucuna varırız. Kısa sürede. Başarısızlık yaşadığımızda da hep başarısız olduğumuza dair bir algıyla hareket ederiz. Akıldan bütün iyi durumları bir anda sileriz. Mükemmeliyetçilik de burada başlar. Hatadan korkmak ve hata yapmak başarısızlığın anahtarıdır. Haydi düşünelim, her zaman başarılı olabilir miyiz ya da her zaman hep en iyisini yapabilir miyiz? En iyi çalışan makineler bile bazen hata veriyor. O zaman bizim de yanlışlar yapmamız normal değil mi? Olaylara böyle bakmak, gerçekçi değildir. Bir insan olarak kendimizi rahat bırakmamız gerekir. Çizgimiz, ne kadar mükemmeliyet üzerine kurulursa o kadar zorlanırız. Çünkü bunun ölçüsünü bilme şansımız yoktur.
Bir başka bilişsel çarpıtmamız da ‘’aşırı genellemeler’’ sanırım hayatımızı en çok bu, yönetiyor. Farkında değiliz ama o kadar çok kullanıyoruz ki. Belki bir yere kadar bize zararı yok ancak yaşam kalitemizi aşağı çekmeye başladığı an, etkilenmemiz de artıyor. Hep, her zaman, daima, hiç gibi kesinlik taşıyan sözcükleri ne kadar kullandığınıza dikkat edin. Örneğin hiç şans bana gülmez, hep ben hata yaparım, hiç ben tercih edilmem, daima ben para kaybederim, hiç tercih edilmem, hiç başarılı değilim. Başımıza bir kere gelen bir şeyin hep tekrarlanacağı yanılgısı, genellemedir. Çok kullanıyoruz dedim çünkü hepimizin dilinde, döngülerimizin aynı olduğuna dair bir söylem var. Bunu kırmanın yolu da önce bu döngüyü fark etmek. Bunu fark ettiğimizde neyi değiştirmemiz gerektiğini de fark edebiliriz. Bir kere başarısız olduğumuzda o başarısızlık o ana aittir. Sebebini bulduğumuz an bir daha aynı şekilde olma ihtimalini ortadan kaldırma şansına sahibiz.
İyi hissetmek bizim elimizde. Kendimizle ve yaşadıklarımızla ilgili gerçek bir farkındalık yaşarsak neleri düzeltebileceğimizi görebiliriz. Kendimizi kötü hissettiğimizde kendimizi hangi bilişsel çarpıtma adı altında kandırdığımızı fark edelim. Bu yazımda sadece iki tanesine değindim. Bu ikisi üzerinde düşünürsek iyi olur düşüncesindeyim. Unutmayın ki hayat hepimiz için çok değerli öncelikle kendimiz için çok değerli.