1990 yılında oldukça önemli bir buluşa imza atarak insan zekasının sadece ‘Bilişsel Zeka’dan ( IQ- Intelligence quotient) ibaret olmadığını öne süren Harvard ve New Hamshire Üniversitesi Psikologları Salovey ve Mayer tarafından ortaya çıkarılan “Duygusal Zeka” kavramı, sonrasında yine bir Harvard’ lı bir bilim insanı Daniel Goleman tarafından detaylı bir şekilde incelendi. 1995 yılında bu kavramı detaylandırarak teorik bir zemine oturtmayı başaran Dr. Goleman, yönetim stratejilerinde bakış açılarının değişmesini sağladı diyebiliriz.
Aslına bakarsanız bu değişim bir ihtiyaçtı. Nasıl ki, duygulara sahip olan “insan” ın, salt çalışan olarak görüldüğü, değer görmediği, anlaşılmak için çaba harcanmadığı, sadece bir robot gibi çalışmasının beklendiği durum ve ortamlarda performansının düşeceği, bilimsel kanıta ihtiyaç duymayan bir gerçekse; aksi şekilde insan olarak değer verilen, duyguları önemsenen ve doğru yönetilen çalışanların sürekli yüksek performans sergilemeleri de bir tesadüf değildi.
Duygusal Zeka konusunda yapılan bilimsel çalışmalar, günlük yaşamın pratikleri ile birbirini tamamladığında bu kavramın varlığı hemen her çevrede kabul görürken, önemi de daha fazla anlaşıldı. Bilişsel zekadan farklı olarak kalıtıma çok bağlı olmayan ve sonradan da geliştirilebilen Duygusal Zeka, bilişsel zekanın bir alternatifi ya da karşıtı değil; başarı için onu tamamlayan en önemli unsurlardan biri olarak konumlandı.
Daniel Goleman Duygusal Zekayı; ‘kişinin kendi duygularını anlaması, başkalarının duygularına empati beslemesi ve duygularını yaşamı zenginleştirecek biçimde düzenleyebilmesi’ olarak tanımlıyor. Bu tanımı esas alarak günümüz iş yaşamını incelediğimizde profesyonel yöneticilerin, başarılı Liderlerin Bilişsel zekalarından daha fazla, duyguları anlama ve insan yönetme becerileri ile öne çıktığını görüyoruz. Ya da tam tersi, teknik zeka, bilgi ve birikimi çok fazla yöneticilerin her zaman başarılı yöneticiler olamadığını gözlemliyoruz. Çünkü bu yöneticiler insan ilişkilerini, iletişimi ve duyguları önemsemeyen kişiler. Yönetim becerisi ise teknik beceriden daha fazlasını, kişileri idare edebilme yetisini gerektiriyor.
Goleman; kurum için, bir çalışanın duygusal becerilerinin, teknik becerilerinden daha değerli olduğunu ifade ediyor. Bu nedenle de bugünün liderlerinin, teknik bilgiler ve IQ’ dan daha fazlasına, yani duygusal zekaya sahip olması gerektiğini savunuyor. Bu da; doğru değerler, doğru davranışlar ve duygu yönetimi olarak karşımıza çıkıyor.
Bir kurumu başarıya götürecek ‘Lider’ in, ekibine hakim olması, her kademede ekip ruhunu hissettirmesi, kuruma önce sevgiyle bağlı, ikinci planda kurumsal değerlere saygılı bir çalışan profili sağlaması ve/ veya bu duyguları sağlamlaştırarak “sadık ve mutlu çalışan” profili oluşturması bekleniyor.
Tüm bu beklentiler ise otoriteyle değil, en basit ifadeyle sevgi ve samimiyetle duyguları iyi yöneterek sağlanıyor. Burada samimiyetin ne denli önemli olduğunu özellikle vurgulamak gerekli. Çünkü zeka ve eğitim seviyesi ne olursa olsun herkes, hangi davranışın samimi, hangisinin yapmacık ve beklentiye bağlı olduğunu çok kolay ayırt edebiliyor. Samimiyete sempati duyup desteklerken, yapmacık olan her davranışı anlıyor, dahası buna karşı bir tepki geliştiriyor.
Duygusal zeka konusunda burada son derece kritik bir eşik söz konusu, diğer bir ifadeyle yönetim becerisinin kendisini en iyi gösterdiği nokta; ‘kişileri yönetirken, aynı zamanda Lider sınırlarını koruyabilmek’. Farklı Kültürlerden gelmiş, aynı eğitim seviyesinde olmayan çalışanları aynı yöntemlerle sürece entegre etmek mümkün olmayacağından, insan ilişkileri ve iletişim becerileri son derece gelişmiş olması gereken lider, eşanlı olarak o takımın koçu olduğunu da hissettirmeli.
Duyguların, kişisel zaafların, karakterin işin içine girdiği bu sürecin yönetilmesi ise gerçekten çok zor. Burada ise Liderin profesyonelliği kendini gösteriyor.
Duyguları samimiyetle yöneterek ilerleyen her ekip liderinin, kazandığı en önemli değer ise “Güven”. Bu duygunun ise harekete geçiremeyeceği, yönlendiremeyeceği, düzeltemeyeceği, ilerlemeyi sağlayamayacağı davranış ve duygu ise yok denecek kadar az…