İnsan duruşu ile saygınlık kazanır. Saygınlık dediğim, kendine olan saygı, kendine olan değerden bahsediyorum. Birey olarak mutlaka bir duruşun olmalı. Ortalarda olmamalısın bu konuda. Ya var, ya yok kuralı ile işliyor bu sistem. Dik bir duruşun ya vardır, ya yoktur. Burada sayısalcılık geçmez, sözelci olacaksın. Miktarı yoktur çünkü, belirlenmez.
Kendine saygı ile başlar hayatın, onunla da devam eder ömrünün sonuna kadar. Savunduğun şeylerin arkasında fiilen duracaksın. Duruş bunu ister. Ağzından çıkan beyninden süzülendir, süzülerek söze dönüşüp çıkıyorsa, fiilin icraati de onu destekleyecek. Söz ve hareket doğru orantı ile işleyecek.
Örneklerle anlatmak istiyorum sevgili okuyucum!
Dayatmaları kabul etmiyorum deyip, herhangi bir sebepten herhangi bir dayatmaya ses çıkarmıyor, ses çıkaranın yanında olmuyor, buna boyun eğiyorsan, burada bir duruş söz konusu değildir. Mesela geçenlerde kendim yaşadığım bir mesele üzerinde izah edeyim.
Kızım 2.sınıf öğrencisi. Okullardaki gereksiz para toplama mevzularını hepimiz biliyoruz hali ile. Bunlar neyse de, iki adet kitap veriyorlar öğrencilere. Parasını da toplamak bildirimi yapılıyor velilere. Devletin verdiği kitaplar yetersiz olduğu için ilave olarak böyle bir çözüm çıkarmışlar. Buraya kadar güzel. Sonuçta çocukların öğrenmesi, eğitimi için faydalı olacaksa, ne âlâ. Ama mesele farklı boyutta. Verilen test kitapları "mecbur satıyoruz, mecbur alacaksınız" devizi ile velilere dayatılıyor. Üstelik, dışarıdaki kırtasiyelerde olan fiyatından da pahalı bir meblağa. Almıyorum diyen velilerin başında ben geliyorum. İstemediğim için değil, böyle bir "kuralla" satıldığı için almıyorum. Öğretmene durumu izah ettim, sağolsun anlayışla karşıladı. Zaten buradakı satış mevzusu öğretmenin üstünde bir mesele. Daha yukarılardan geldiği için dayatılması da normalleştiriliyor. Öğretmenimize dedim ki, ben bu kitabı alacağım. Ama mecburiyetle ve daha pahalıya satılan bu okuldan değil. Herhangi bir kitapçıdan alacağım. Kimse bana mecburiyetle birşey satamaz. Gerekli bir konuda öğretmen-veli işbirliğine dayanarak ortak alanda kararlar alınır, eğitim veren kurumla eğitim alan birey arasında orta yol bulunur, gereken şeyler ortak kararla temin edilir. Ben o kitabı aldım, ama bana yapılan dayatmaya asla taviz vermedim.
Ben evladıma haksızlıkla mücadeleyi, hakkını savunmayı, hukuklarını öğretiyorsam, burada da duruşumu sağlamak zorundayım. Aksi takdirde yukarıda bahsettiğim gibi doğru orantı bozulur. Savunduğum şeyin arkasında duramıyorsam, bana dayatılana sesimi çıkarıp itirazımı bildiremiyorsam, evladıma öğrettiklerim sadece söz baloncuğundan başka bir şey değildir. Sözümün fiili benim buna karşı gelmemdir, hakkımın ve hukukumun bana sağladıklarını faaliyete dökmemdir.
Benim sesimi çıkarmamın ucu sana dokunuyorsa, sen de sesini çıkar, hakkını savun. Hak ve hukuk her zaman kazanır. Ben buna inanıyorum. Evet, olumsuz şeyler de var ülkede, bu toplumda. Ama her bireyin hakkı ve hukuku yasal yollarla belirleniyor. O kitabı almadığım için benim çocuğumu okuldan mı çıkaracaklar, tamam çıkarsınlar dedim. Ya da en iyi ihtimalle "siyah listeye"mi düşecek, tamam düşsün. Hiç sorun değil. Benim sınırlarımı, benim haklarımı, benim özgürlüğümü, benim hukukumu, benim vatandaşlık konumumu kimse zorlayamaz, elimden alamaz. Bunun için her zaman mücadele ettim, ediyorum, edeceğim de. Evladıma da aynısı öğretiyorum. Hakkını bileceksin. Boyun eğdiğin yerden boynun vurulacaktır bir gün mutlaka!
Okullarda okul aile birliği çalışmalarının istikameti değişmeli, yön verilmeli, veli-öğretmen işbirliği güçlenmeli, öğretmen-veli ortak kararları gündeme gelmeli, rehber konumunda olan ama haksızlıkla yukarılara kazanç sağlamaya çalışanlar hakkında işlemler yapılmalıdır. Bu ülkenin çocukları, bu vatanın evlatları en iyi şekilde, dayatmalara maruz kalmadan, herhangi bir ödeme-kazanç söz konusu olmadan, zengin fakir ayrımı yapılmadan akademik eğitim almak hakkına sahiptir.
Haksızlık sizden geçtiğinde geç olabilir. Size varmadan üstünden çizgi atın.