Dünya dolu.
Çok dolu!
Herkesle.
Herşeyle.
Taşıp gidiyor...
Hayret ediyor insan, okadar şey nasıl sığıyor, diye
Kalbi anlarım, içine ne koyarsan koy, dolmaz.
Belki biraz canı acır ama...
Evet canı, dedim. Ne yani, kalbin canı olmaz mı?
Hissediyor ya! Biliyor ya! Ve düşünemeyeceğiniz kadar da geniştir içi.
Dilediğiniz kadar doldurun o yumrugunuz kadar organı. Sonu olmayan bir boşluktur çünkü.
Beyin de öyle!
Sığmayacak hiçbir bilgi yoktur ona. Tek farklı yanı, acıyı hissetmiyor olması. Evet, acıyı hissetmez beyin.
Somut ya da soyut, ne verirseniz verin hissetmez.
Onun da tek kaçış yolu, unutturuyor olmasıdır.
Bir deprem yaratır ve herşey dümdüz olur, üstünüze göçer. Daha iyi bir mimar olana kadar da tek bir tuğla bile taşıtmaz size...
Belki de insanların farklı farklı olmalarının nedeni budur.
Kimi kalbine sığdırmayı tercih ediyor hayatı, unutmamak pahasına
Kimi ise beyniyle algılıyor, acıyı hissetmeden ölmek sevdasına...
Oysa beyin ölümü diye bir şey var.
Ardında hoş bir ritim kalır.
Siz ne yaparsanız yapın,
En son ölen kalp olur!