2017 yılında sektördeki sanat dünyasındaki isimleri ilgilendiren pek çok magazinsel olay yaşandı. Bu magazinsel olaylar arasında 2018’de de devamlılığını koruyanlar var. Önce geçtiğimiz yılı özetleyip, ardından Ocak ayının dedikodusunu yapalım mı?
Yapalım. 2017 ne kadar magazinsel olaylarla yoğun geçtiyse ,2018 maşallah daha ilk ayında 1 yıllık magazinsel olayı içinde barındırdı. 2017 yılı içinde başlayan pek çok olay hala hızını kaybetmeden devam ediyor. Çünkü susmuyorlar. Herkes konuşuyor. Vallahi haber yaparken inan onların hızına yetişemiyoruz. Bir bakıyorsun kavga kıyamet küsmüşler, yazıyorsun haberi. Aradan 1 saat geçiyor, barışmışlar. Arkadaş madem kavga ediyorsun bari keyfini sür biraz, neden hemen barışıyorsun? Şaka tabi. Kimse kavga etmesi PR dahilinde olsa bile!… 2017 yılına kimler damga vurdu dersen; Murat Başoğlu, Tuba Büyüküstün, Ebru Şallı, Gülben Ergen, Deniz Seki, Vatan Şaşmaz, Metin Hara, Elif Şafak, Sıla, Acun Ilıcalı diyebilirim. 2018 Ocak ayı… Dediğim gibi bir yıllık magazin olayları bir aya toplandı sanki.
Gülben Ergen konusunu özellikle konuşmak istiyorum da dedikodu dememe bozulmuyorsun değil mi bir magazin habercisi olarak? Magazin haberciliğine karşı falan değilim, yanlış anlaşılmasın. Birilerinin özel hayatını konuşmak dedikodu gibi, bunu bu şekilde ifade etmek de komik geliyor bana. Hem zaten dünyadaki ilk magazin dergilerine bakarsak, mektuplardan ve mektup dedikodularından esinlenildiğini görebiliriz…
Gıybet yapıyoruz diyorum ben de bazen. Ben magazin haberciliğini ünlülerin arka bahçesine sessizce girip dolaşmak gibi görüyorum. Aslında bize ne başkalarının hayatından! Ünlü dediğimiz insanların normal insandan farkı ne? Bence farkı yok. Sadece onlar biraz daha ön planda. Şöhret denen baş döndüren o renkli dünyada yaşamaya çalışıyorlar. Zaman zaman onların yerine koyuyorum kendimi, yok aman ne zor iş diyorum! Yakaladığın şöhreti taşımanın ağırlığı var. Her yeni projede kalbin pır pır. Ya bu sefer tutmazsa diye! Büyük stres. Yediğin, içtiğin, gezdiğin, giydiğin hep ön planda. İlk başta tatlı gelir ama ya sonra? Eziyet.
Birilerine eziyet, birilerine eğlence… Yeni medya çağında magazin haberciliği ya da magazinleşen haberler, sonuçta arz-talep ilişkisi, politik yapı, etkileşim ve elbette başka sebeplerden ötürü egemen bir görünüm sergiliyor. Ayrıca dünyada olduğu gibi bizim ülkemizde internet gazeteciliği ön plana çıktı.
İşte dedim ya; aslında bize ne diyoruz ama insanın mayasında var merak. İlla öğrenecek, burnunu sokacak! Ciddi de bir arz-talep ilişkisi var ve bazen hiç içime sinmeyen haberleri kullanmak zorunda kalıyorum çünkü bu haberleri okuyan bir kitle var. Gülben Ergen’in yaktığı kıvılcım nasıl büyüdü bak. İçine Yeşim Salkım’ı, Seren Serengil’i, Seda Sayan’ı da çekti, dallandı budaklandı. Ben de şimdi herkes gibi bekliyorum neler olacak diye. Kim kimi dava edecek, kimler barışacak ya da küsecek? İnternet gazeteciliği tüm dünyada olduğu gibi, bizde de hızla yayılıyor. Yazılı basın biraz daha arka plana itilmeye başlandı çünkü haber beklemez, anında kullanıldığında makbuldür! Ama hala inatla yazılı basında haberim çıksın diye kendini paralayanlar var! Hadi çıktı diyelim, kaç kişiye ulaşacaksın? Onu hiç düşünmüyor. Sadece kendini elindeki gazete kağıdında görmek istiyor, yani elle tutmak istiyor. İnternette bir haberin milyonlarca kişiye ulaştığını düşünürsek bu ısrarın nedeni biraz ego tatmini diye düşünüyorum.
Kızmışsın yine birilerine sen…
Bazen çok kızıyorum nedir bu havanız diye! Biraz atarlıyım sanırım. Zevkle yaptığınız bir haberin o egonun altında ezilmesi olayı var mesela. Sizden teşekkür isteyen yok ama isminizin geçtiği bir haberi sosyal medyada paylaşmanız bile sizi yüceltir gözlerde. Onu bile yapamayanlar var ne yazık ki! Bu konuda benim en sevdiklerim listem var mesela.
Liste mi tuttun?
Liste tuttuğum doğrudur. Gün gelir devran döner diye… Bir Aynur Aydın’ı , Hande Yener'i, Tuğba Yurt’u, Derya Uluğ’u, Işıl Yücesoy’u, Yonca Lodi’yi, Gülden Mutlu’yu , Kubat’ı, Yılmaz Morgül’ü, Reyhan Karaca’yı, Rojin’i, Esra Erol’u, Ebru Yaşar’ı, Ahu Sungur’u, Zara’yı, Zeynep Eronat, Seher Dilovan’ı, Neslihan Yargıcı gibi isimleri ayrı tutarım. Bizim yaptığımız işe saygı duyanlar onlar benim gözümde…
Kara listeni kayıt dışı soracağım. Sence 2017’nin en büyük magazin olayı neydi?
Gönül isterdi ki en büyük magazin olayımız verilen konserler, yapılan filmler ,sosyal sorumluluk projeleri içindeki ünlü isimlerin başarıları olsaydı ama yine olmadı böyle şeyler! İlişkiler, aldatmalar, kavgalar gündemi belirledi.
Ve kavgalar arasında en gürültülüsü Bir tarafta Gülben Ergen, diğer tarafta Yeşim Salkım ve Seren Serengil…Bitmek bilmeyen bir savaş gibi adeta. 2017’nin en çok konuşulan konuşularından biriydi ve 2018’de de konu sıcaklığını koruyor. Tartışmalar da dava süreci de devam ediyor. Ne düşünüyorsun bu konuda?
Gülben Ergen 2017 yılının en çok konuşulanı tabii ki. Yaktığı magazin kıvılcımı yangın oldu. Fakat kriz yönetiminde çok başarılı, o yüzden takdir ediyorum. Susuyor, konuşmuyor!
Susmak daha mı iyi?
Susmak ve az konuşmak size daha az hata yaptırır. O da bunu iyi biliyor. Dobralık başınızı ağrıtıyor, net. Yeşim Salkım mesela sert açıklamalar yapıyor. Tamam dobra kadın ama ya yaşadığı stres? Öyle bir çağdayız ki, artık sanatçılara ulaşmak o kadar kolay ki… Sosyal medya sağolsun, ayarsız ölçüsüz saldırı veriyorlar size insanlar! Şu an dava dosyaları havada uçuşuyor ve insanlar fan sıfatıyla taraf olmuş durumdalar. Sınırsızca saldırıyorlar. Onlara tek sözüm var; ucu size dokunur! Onlar barışır, olan size olur. Bu arada dikkat edersen çoğunun da TV programı var. Herkes kendi programında istediğini söylüyor. Susmuyorlar ve hepsi de kadın.
Bizi hafife almasın kimse. Günde ortalama 20 bin kelime kullanıyoruz. Erkeklerin konuştuğu kelime sayısı ise 7 bincik…
Aynen. Sanırım kadınlar konuşmayı erkeklerden daha çok seviyor!
İddialar doğruysa Erhan Çelik’i anlayabilirim. Seren Serengil ve Yeşim Salkım neden işin içine giriyor? Geçmişte yaşamış olduklarından dolayı öfkeliler. Yani bunu da anlayabilirim. Anlayamadığım neden topluma yanlış örnek olduğu söylenerek belden aşağı vuruluyor?
Ünlü kısmını şöyle kenara koy. Normal, sade vatandaş olarak baktığımızda etrafımızda bir çok ilişkide görebileceğimiz şeyleri yaşıyorlar. İçlerinde halledebilecekleri şeyleri sırf ünlü oldukları için herkesin gözü önünde yaşamaları olayları bu duruma getiriyor. Aynı sektördeki isimlerin bu kavgası tabii ki geçmişte yaşadıklarının birikimi! Ben objektif baktığımda olaylara, herkesin haklı olduğu yanların ve aynı zamanda haksız olduğu yanların da olduğunu görüyorum. Neye göre, kime göre yanlış? İşte en önemlisi o. Herkes farklı cephelerden bakıyor olaya. O yüzden bu fan kutuplaşması.
Öyle olduğunu düşünmüyorum ama diyelim ki Gülben Ergen mütemadiyen eşini, sevgilisini aldatan, dostlarına tabiri yerindeyse kazık atan, kötülük peşinde olan bir kadın… Bunun topluma örnek olmakla ne alakası var? Örnek alıp eşimizi mi aldatacağız? Dostlara kazık mı atacağız? Kötülük peşinde mi koşacağız? Bana saçma geliyor magazin habercilerinin bu söylemleri.
Herkesin bir karakteri var, aklı var. Neyin yanlış, neyin doğru olacağına kendimiz karar veririz. Yaptığımız hatalar da bizi bağlar. Ben topluma örnek oluyorlar lafına çok takılmıyorum ama körü körüne sevgiye de karşıyım. Sevdiğiniz, değer verdiğiniz sanatçı olsun veya başkası olsun eleştirebilin. Haksızsa, haksız diyebilin. Ben böyle yapıyorum. Benim kendi ahlak anlayışıma, karakterime ve aklıma yatmayanları eleştirebiliyorum ama yeri geldi mi de hakkını veriyorum.
Sanatçı topluma iyi örnek olmak zorunda mı? Daha net sorayım.
Sanatçı insan, bizim gibi. Hepimiz aynı rutin şeyleri yapıyoruz. Tek fark göz önünde olmak, iyi para kazanmak ve çoğu zaman sebepsiz sevilmek. Her insanın hataları, günahları olabilir. Yaptığı iyiliklerde tabiî ki. Biz onlara bakarak iyi ya da kötü örnekleri alıp, özümseyip, onlardan ders çıkartmalıyız. Bunun ünlü olmakla alakası olmamalı. Unutmayın; sanatçı da etten kemikten, kandan sudan bir can.
O zaman neden canları yansın? Mesela bu konuda Mustafa Ceceli’nin de çok üstüne gidildi. Ben tabloya baktığımda başkasına aşık olmuş bir adam görüyorum. Eşi için üzgünüm. Şüphesiz çok zor günler geçirmiştir. Hepimizin başına gelmiş, gelebilecek ama elbette gelmesini asla istemeyeceğimiz bir durum. Öte yandan bunu çok insani buluyorum.
Empati yapınca, Ceceli’nin eski eşine üzülmemek elde değil. Lakin mutsuz bir hayatı sürdürmek yerine herkesin huzuru seçmesi gerektiğini düşünüyorum. Şöyle bakınca da Mustafa Ceceli şu an gerçekten mutlu ve aşık. Yani yaşamak istediği hayatı yaşıyor. Ben inanıyorum ki şu an o eski eş de huzurlu ve mutlu.
Şimdi bak Selin İmer’i yerden yere vuran eşi olsa, yine önceki konumuzda olduğu gibi öfkeli derim. Daha çok bağırıp çağırarak yerden yere vuranlar gazeteciler. Geçmiş ilişkilerini yazıp çizdiler, giyim tarzını eleştirdiler. 34 yaşında bir kadın Selin. Herhalde hayatına insanlar girmiş olacak. Bundan doğal ne var? İstediği gibi giyinmekte de özgür ki bence her giydiği yakışıyor. Kilolarıyla dalga geçtiler. Kilo alınır verilir… Bu kadar acımasızca saldırılmayı haketti mi?
İşte diyorum; her zaman kraldan çok kralcı var. Durumu böyle izah edebilirim. Hayat onların. Koca koca insanlar… Bizim haddimiz mi nasıl giyinecek, nasıl ilişki yaşacak? Bizim sadece yorum katmadan olanı biteni gündeme taşımak görevimiz. Gerisi bizim dışımızda gelişmeli. Okuyan kendi yorumlasın. Aynı şekilde yıllardır bir Acun Ilıcalı ile Şeyma Subaşı konusu da var.
Konudan ziyade linç girişimi…
Uzun yıllar sosyal medyadan resmen linç edildi, evet. Aşk iki kişi arasında yaşanır. Tek kişiye bu kadar yüklenmek acımasızca. Acun da hayatının rotasını böyle çizmek istedi ve kimseyi mağdur bırakmadı, bırakmıyor. Adam aşkı seçti. Şeyma sustu, konuşmadı ve direndi. Sonunda mutluluğa kavuştu. Zeynep hanım da kendine bir rota çizdi ve eminim o da sevgiyi yeniden tadacaktır.
Umarım öyle olur. Çok hoş bir kadın. Nitelikli… Peki Murat Başoğlu ile Burcu Başoğlu ilişkisi? Şahsen içinde bulundukları durumu ben de yanlış buluyorum. Bu tip durumları sevgiyle falan kucaklayacak kafada da değilim. Yanlış bulmakla beraber toplumda infial yaratmasını da abartılı buluyorum. Yaşını başını almış iki insan söz konusu ve mevcut ceza yasalarımızda ensest ilişkiyi cezalandıran herhangi bir hüküm bile yok.
Murat Başoğlu’nun olayında da boşandığı eşine yüklenildi. Nasıl bu kadar sessiz kaldığı için…Unutulmamalı; hayat onların nasıl isterlerse öyle duruş gösterirler.
Yalan yok; sevgiyle kucaklama lafı bana da tuhaf geldi. Bence hiç de sevgiyle kucaklanacak bir durum yok ortada. Eşin yeğeniyle aldatıyor. Ama işte birini anlamak için onun ayakkabılarıyla, onun yürüdüğü yolları yürümek lazım tabii. Sevgiyle kucaklanacak bir durum olmasa da sevgiyle kucaklanan bir çocuk var en nihayetinde. Belki de onun için susuyordur, öyle değil mi?
Biz sadece kendi penceremizden bakar eleştirebiliriz ama asla yargılayamayız! İyisi de kötüsü de onlara yansıyacak. Yaptıklarından ceza alacaksa alacak, zaten çoğu şeyini yitiriyor bu insanlar…Bir de onlara böyle acımasızca vurmak! Sonuçta herkes vicdanıyla hareket etmekte.
Haklısın. Bir gazetede okudum; Türk halkının ahlakına aykırı davranan isimleri sıralayıp,’’Bu camiayı ahlaklı insanlara bırakın” yazmışlar mesela. Bir gazetede bunun yazılması etik midir?
İyi de kime göre neye göre? Sorun orada. Tamam toplumun ahlak kuralları var. Ayrıca bu kurallar her topluma göre de değişim göstermekte unutulmamalı. O yüzden listelemek abes olmuş.
Benim de başıma geldi pek çok defa. İlkinde henüz 18 yaşındaydım. Erkek arkadaşım yakın arkadaşımı arabayla eve bırakıyordu. ‘’Çapkınlık turu’’ yazdılar. Çok ağlamıştım. Sonra 20’li yaşlarımda daha da komiği geldi başıma. O zaman hiç komik değildi tabii, şimdi gülüyorum. Evdeyiz. Beni biriyle yazmışlar, ‘’Uludağ’da kucak kucağa eğlence’’ diye. Neyse ki dip dibeyiz de gencecik yaşımda canımdan olmadım. Sonrasında onlarca defa benzer şeyler yaşadım. Para karşılığı yapanlar da var bu işi… Doğru olmadığını bile bile hem de. Gelmek istediğim noktayı anlamışsındır zaten sen; kurmaca haberler. Ahlak dersi verenlerin kurmaca haber yapmaları ahlaklı bir davranış mı?
Maalesef bir fotoğrafa bakarak, hayli iyi bir fantezi kafasyla haber başlığı atanlar da olabiliyor. Böyle haberler yüzünden büyük üzüntüler yaşayanları bizzat biliyorum.
Aynen. Onlardan biri de benim… Peki ne diyorsun buna?
Biraz vicdan diyorum. Mesela ben bir haberi yazarken başlığı kaç değiştirdiğimi bilirim. Acaba yanlış anlama olur, o kişi kırılır mı, üzülür mü diye… Zaten vicdanıyla hareket eden bir kulum. Aslında bizim meslekte çok makbul değil bu ama kimsenin benim yaptığım bir haber yüzünden üzülmesini de istemem. Seçeceğim bir yöntem değil anlayacağın.
Ciddi ciddi soruyorum… Mahkemeye yansıyan konular da oldu ve oluyor sonuçta. Şantaj yapanlar var mı?
Mutlaka oluyordur. Dediğin gibi mahkemeye yansıyanlar oluyor zaman zaman… O yüzden ilişkilerimize dikkat edeceğiz. Hele ki ünlüysek! Asla da şantaja boyun eğmemek gerek. Zaten yasalar nezdinde suç teşkil ediyor.
Sia'nın çıplak fotoğrafını hayranlarına satmaya çalışanlara yaptığını yapacaksın aslında. Ne yaptı? Kendi çıplak fotoğrafını ‘’ Paranızı cebinizde tutun, ben yayınlarım buyrun’’ diye yayınladı…
İşte o kadar! Kadın en güzelini yapmış, oyunu bozmuş. İşte o yürekliliği göstermek lazım. Merak etmeyin, siz dürüst olduğunuz sürece toplum da sizin yanınızda olur.
Bazen de olmaz. Özür dilenmesine rağmen. Nur Yerlitaş'ın canlı yayın kazası kazasına gelelim mi? Instagram'da yaptığı canlı yayın sırasında "Ne yapayım Allah Allah, şehitler mehitler yeter!" dedi ve bu paylaşıma tepki yağdı.
Evet, Nur Yerlitaş için talihsiz bir andı! Sosyal medyayı bu kadar sık kullanıyorsanız otokontrolünüzün olması lazım. Nur hanım konuyla ilgili açıklamalar yaptı, özürler diledi ve bence çok hassas bir kişiliği var. Çok yıprandığını, üzüldüğünü düşünüyorum büyük pişmanlık yaşadı. Ama aslında onun içinde bir ders oldu bu.
Dil yüzünden nice başlar gitmiş… Ama sanki sen daha çok dostu düşmanı iyi tanımaktan bahsediyorsun. Bu muydu altını çizmek istediğin?
Dostunu düşmanını tanıdı tabii. Olaya birde böyle bakmak lazım!
İyi günlerde yüzlercesi bulunur… Dost, kötü günde belli olur. Funda dost demişken, gazeteciden dost olur mu? Gülme lütfen, olur mu olmaz mı?
Gazeteciden neden dost olmasın? Karşılıklı güven meselesi. Mesela benim sanat camiasından gerçek dost dediğim 1-2 kişi var. Ben de onlar için öyleyim ki kalp kapılarını sonuna kadar açmışlar. Her şeylerini paylaşırlar. Bilirler ki bana söylediği kağıda dökülmez.
Ne düşünerek sordum biliyor musun? Vatan… Şahsen severdim çok. Aramızdan ayrıldı, hepimizin başı sağolsun. Şöyle bir tablo gördüm; hayattayken yüzüne gülücükler saçan bazı gazeteci arkadaşlarımız, öldükten sonra olur olmaz laflar ettiler. Çıkar ilişkikeri imaları, yatırım yapacağım vaadleri, borç almalar, para batırmalar… Nedir bu meselenin aslı?
Allah rahmet eylesin!...Dünya iyisi bir adamdı hep yüzü gülerdi ama tabii ki bizim bilmediğimiz bir özeli varmış. Herkesin olduğu gibi günahı sevabıyla aramızdan gitti. Sonrasında kalkıp vefat edenin ardından konuşmak ne kadar yakışık alır? Hele ki sağlığında etrafında dönerken…
Bu konuları ardarda konuşmak bile yordu beni, inan. Sen bankacılık sektöründe, kendi halinde bir kadındın. Şu an seninle finansal sistemin bel kemiğini konuşuyor olabilirdik. Küresel Bankacılık Görünümü 2017 Raporu sonuçlarını falan sorardım sana ne güzel. Ne işin var medya sektöründe?
Değil mi ama? Ne işim var? Hayatın cilvesi sanırım. Aslında 18 yaşımda Haftasonu dergisi ile adım atacakken bu sektöre, iki dudak arasından çıkan lafla kıyısından dönmek… Baba mesleği bankacılık sektörüne giriş yapmak… Ama diyorum ya; kader yazıldıysa silinmez. Döndü dolaştı yine buldu beni! Kendi gayretim, hırsımla bugünlere geldim. Biliyorsun ailedeki büyük gücü. İstese bir anda zirveye otururdum ama öyle olsa bilmezdim zorluğunu, çilesini. İyi oldu böyle. Kendim başardım diyorum eğer ortada bir başarı varsa.
Tam da bu noktada sorarım o zaman ben… Bülent Ersoy… Hiç alakası yok ama değil mi sektöre girişinin? Ya da seni iletişim uzmanlığına taşıyan sürecin?
O büyük gücün sihirli değneği bana değmedi. Öz be öz kuzenim olmasına rağmen! Allah uzun ömür versin, sanatını yapsın, ben de haberlerini yapayım.
Ve eleştir…
Arada eleştireyim tabii ki de.
Neden medya?
Seviyorum yazmayı, çizmeyi. Zor bir alan, büyük rekabet var. Sanırım zoru seviyorum. Fark ettim de her şeyin üstüne üstüne gitme gibi bir huyum var.
Güzel bir huy. Televizyona konuk yorumcu olarak da adım attın şimdi. Kendi programını yapmak gibi bir hayalin var mı?
Kendi programımı yapmak isterim. Yapabilecek kapasitemin de olduğunun farkındayım. Tek eksik o kanalın ve yapımcının beni bulması.
Youtuber da oldun bu arada...
Youtuber olmak için de ilk adımı attım sanırım. Baktım herkes bir şeyler yapıyor, tuhaf tuhaf videolar çekiyor ve o videolar milyonlarca izleniyor. Sevgili arkadaşım Aydan Ermiş ile Ruhsal Magazin kanalını kurduk. Ortaya tatlı bir şeyler çıktı. Abone olmayı unutmayın, reklamlar!
‘’Hayatta hep hayallerinizin peşinden koşun, çok isteyin, eninde sonunda gerçekleşir’’ dersin hep. Bulur belki…
Aynen öyle bu yola öyle çıktım. Sevgili CinOzzy’nin yanında editör olarak başladım bu işe. Çok istedim. Gün geldi sabahlara kadar haber kovaladım, yılmadım. Küstüğüm oldu, kızdığım oldu ama yine devam ettim.
Şansını zorlayanlardansın. Ben de malum şansını zorlayanlardan biri olarak zorluyorum ve son olarak yaşını sorabilir miyim?
Röportajda bile tuzak soru soruyorsun…
Çok ama çok merak ediyorum. Nüfus kağıdını sinsice ele geçirmek zorunda bırakma beni.
Nüfus kağıdıyla işim yok diyenlerdenim. Her daim çıtır ruhum benim. Ama senden büyüğüm ,için rahatlasın hadi.
Kaç yaş büyük?
Bayramda, kandilde senin araman lazım ona göre.
Peki.
Röportaj : Ahu Şentürk