Yıllar öncesin de başlamıştı Metin’in kendini eve kapatması. Bir anda dünya işlerinden ve ilişkilerinden tiksinip yalnızlığı seçmişti. Bir de Zehra’nın gidişi ile yalnızlığın en zirve noktasına ulaşmıştı. Ne veda edebilmişti ne de son kez gözlerine bakabilmişti. Hiç olmasa nereye gittiğini bildiren küçük bir not bıraksaydı fakat nafile hiçbiri yoktu. Geride sadece yıkılmış sevdaların ve umutların enkazı kalmıştı.
Metin, evden dışarıya çok fazla çıkmazdı. Çok sevdiği eşi ve kedisi ile evde zamanını geçirir, kitabını okur, şiirlerini yazar, kedisini sever sık sık kahve içer ve haberleri dinlerdi.
Ülkenin ve yüreğinin tamamen işgal altında olduğu yıllardı. İşgalin kimden geldiğinin hiçbir önemi yoktu. Dış kuvvetler, iç kuvvetler diye ayrım yapmak artık gereksizdi.
Bir kuşluk vakti yürüyüşten döndüğü sırada, kedilerini kapının önünde kendinden geçmiş, yatarken buldu. Bitkisel hayatta gibiydiler, hiç kıpırdamıyorlardı.
Metin’in o hasret ve umut dolu yüreği hızlı hızlı çarpmaya başladı. Yere doğru eğilip kediyi kucağına aldı ‘kızım neden burada yatıyorsun’ diye hafifçe fısıldadı. Kediden hiçbir ses yoktu.
Kedisini kenara bırakıp uzun uzun zile bastı. Kapıyı her seferinde biraz daha kuvvetli şekilde çaldı. Ancak kapı açılmadı. Komşularından Hacı Teyze başını pencereden uzattı ve ‘çalma boşa, gitti’ dedi.
“Nereye?” diye belirli belirsiz bir soru çıktı Metin’in ağzından. Hacı Teyze cevap verdi:
“Uzaklara. Çünkü elinde valizi vardı,” dedi. Metin, biraz şaşkın biraz üzgün, biraz da kırgın olarak cevap verdi.
“Neden gitti?”
Hacı Teyze aynı hızda cevap verip başını pencereden içeri çekti.
“Orasını ben değil sen bileceksin artık.”
Metin, kapının önünde kucağında kedi, içinde gittikçe ağırlaşan kum torbası ile birlikte kala kaldı. Hiç bir şey demeden nereye giderdi, canı gibi sevdiği gözü gibi baktığı sevdiği.
Bir süre sonra kendini toparlayıp cebindeki anahtarı ile kapıyı açıp içeri girdi. Hiçbir belirti, hiçbir iz yoktu gidene dair. Kedi de Metin’in arkasından içeri girdi. Her zaman yaptığı gibi doğru yatak odasına gitti ama Zehra yoktu. Evde matem havası, derin bir sessizlik ve yalnızlık kokusu vardı.
Metin’in aklına gelen ilk şey kendine büyükçe bir şişe şarap açmak oldu. Odaların içinde dolaşan karabulutlar, Metin her nefes aldığında içine doluşuyor, kalbini sıkıştırıyordu. Ne olduğunu anlayamadığı bu ayrılığın ve tükenişin nedenlerini düşünürken önünde duran şarap ve zaman su gibi akmış, saatler geceye varmıştı. Dışarıya pek çıkmadığı evi artık dar geliyordu. Sığamadı çok sevdiği evine, daha fazla dayanamadı. Bir nebze nefes almak için kendini kedi ile beraber dışarı attı.
Gönlünce, sessizce, yalnızca yaşayabileceği bir kuytu köşe aradı. Sokaktaki en kuytu köşeyi gözüne kestirmişti. Sokağın sonunda seyyar satıcıların bol olduğu, karşı tarafında mezarlık bulunan bir yer seçti kendine. Günlerce orada yaşadı. Her gün kendine bir büyük şişe şarap açtı. Kaç gece, kaç sabah yaşadı bilemedi. Hasreti tattı, şarabı yudumladı. Aşkın nankör haline dilindeki nağmelerden türküler yaptı. Kâh ağladı. Kâh isyan etti.
Bir keresinde kendini mezarlığa hapsetti. Bekçiler dışarı çıkarıp mezarlığın kapısının önüne koydular. Geleni gideni olmayınca bakımevini arayıp bilgi verdiler, gelip aldılar. Metin’i yeni evine götürdüler. Metin her şeyden vazgeçmişti. Unutamadığı tek şey şarap şişesi ve son kavgadan kulaklarında kalanlar olmuştu. Ne yaptıysa unutamadı.
Aşkın her halini yaşamıştı bugüne kadar, her gönüle girip çıkmıştı. Beden olarak değil şiirleri ile yüreklere köprü olmuştu. Sevmişti, sevilmişti. Kolay mı yürek işçisiydi, şairdi. Kimlerin acısına kimlerin yürek sızısına el uzatmamıştı ki! Hep yangında aranacak ilk kişi, kurtarılacak son kişi olmuştu. Devesi kuma saplanan kaç sahabeye yardım etmişti de deve düze çıkınca unutmuştu. Tek suçu yazmak olan bir iftira ile kolay mıydı vedasız, kimsesiz, gömleksiz, ayak yalın kapı önüne konulmak? Ağzındaki şarap tadı ile döndü semaya ellerini açtı yeni evinin ilk gecesinde;
“Ya Rab, ben benden geçtim sen benden geçme,” dedi.
“Ya Rab sana havale ettim,” diye sarhoş dilinden birkaç belli belirsiz kelime döküldü.
Sonrasını kimse duyamadı.
Metin, başka bir dünyada hesabını soracağı ve vereceği bir zamana akıp gitti. Şarabın ve birkaç saat önce fazla miktarda aldığı ilacın etkisi ile hesaplaşmanın başlayacağı o mahkeme gününe doğru sonsuzluğa yol aldı.
Şarap şişeleri, sokaklar, kedi ve yalnızlık yetim kaldı.
Metin, sabah uyanmadı.