“Söylenen her söz binamıza yeni bir tuğla ekler. Bu yüzden ağzımızdan kaçmamalı kelimeler. Onlar bizim mahkumlarımızdır; izin verdiğimizde çıkmalılar dışarıya. Publis Syrus ne kadar haklı: "Konuştuğuma çok kere pişman oldum. Fakat sustuğuma asla!” diyor üsta eserinde.
Kelimelerin muazzam bir önemi var hayatımızda çok da farkında olmadığımız, olamadığımız… Kimi zaman bir cenazeye kimi zaman ise prens ya da prensese dönüştürüverir hislerimizi sözcükler. Büyülüdürler… Hele bir de ilgili ses tonunun doğru kullanılması ile bizleri bambaşka diyarlara götürüp getirebilirler. Ve bir de eğer eş ya da anne kimliğiniz varsa bir kat daha önem arz ederler. Bu nedenledir ki söylenir, Bildiğimiz, sesin tonunun kelimelere hayat verdiği ya da öldürdüğür! diye.
Bununla ilgili çok beğenerek okuduğum kıymetli yazar A.Ali Ural’ın bir mektubunu paylaşacağım sizlere, paylaşacağım ki gerek çocuğunuz gerek eşiniz gerekse hayatınızdaki önem arz eden ya da arz etmeyen insanlarla konuşurken sözcüklere önem ve hayat veriniz diye:
“Sevgili Dost,
Rejisör bir filmde rol almak isteyen genç kıza; “Eğer iki kelimeyi istediğim gibi söyliyebilirsen, sana rol verebilirim” demiş, genç kız da; “Tabi söylerim. Nedir bu iki kelime?” diye sormuştu. Rejisör: “Sadece üç kere bana ; ‘Gel buraya!’ diyeceksin. ” demiş, genç kız, bundan daha kolay ne var, diye düşünürken, rejisör konuşmaya devam etmişti.
“Birincisinde sevgilinle bir münakaşadan sonra ona artık ayrılman gerektiğini söylüyorsun o başı eğik kapıya doğru giderken, ceketinin cebinde tabanca olduğunu farkediyorsun. Hayatına son vereceğini seziyor, birdenbire onun senin için her şey olduğunu anlıyor ve büyük bir pişmanlikla:
- ‘Gel buraya!’ diyorsun.
“İkinci olarak, kendini küçük bir çoçuğun annesi yerine koyacaksın. Çoçuk dört yaşındadır. Sen ona bayramlık elbislerini giydirmiş, balkonda oturmasını, hiçbir yere gitmemesini sıkı sıkıya tembih etmişsin. Sana itaat etmiyor ve sokağa fırlıyor. Tam o sırada köşede bir kamyon belirliyor ve çoçuk bir anda yere düşüp çamurlara bulanıyor. Allahtan ezilmiyor. Sen dehşet içindesin. Bir yandan Allah’a şükrederken, diğer yandan sana itaat etmediği için çoçuğa son derece kızgınsın. İşte bu duygularla ona:
- ‘Gel buraya!’ diyorsun
” Son olarak da, bir tacirin karısısın. Kocan iflas etmiş. Evin dışında alacaklılar kocanı linç etmek için bekliyor. Fakat kocan, onuruna dokunan bu durum karşısında kalbine sıktığı bir kurşunla can veriyor. Sen de sokak kapısını açıp, dışarıdaki kalabalığı elebaşısına:
- ‘Gel buraya’ diyorsun
Sevgili Dost,
Kızın bu sözler üzerine filmde rol almak istemekten vazgeçip geçmediğini bilemiyoruz. Bildiğimiz, sesin tonunun kelimelere hayat verdiği ya da öldürdüğür.
Sevgili Dost,
Gel buraya!