Merhaba sevgili Medya Ege okuyucuları. Bugün sizi geleceğe dair bir yolculuğa çıkarmak istiyorum. Sanırım bugünlerde hepimizi en çok oyalayan konulardan biri de bu. Bizi nasıl bir gelecek bekliyor? Geride bıraktığımız yıl, bize pek çok hikaye bıraktı ve biz bu hikayenin üstüne daha ne eklenebilir diye bekliyoruz. Umudumuz gerçekten tutunduğumuz tek şey. Belki de sadece bir yanılsama.
Bu yanılsamayı güçlendirecek iki distopik roman ve film uyarlamalarından bahsetmek istiyorum size. Aklımıza gerçekten de şu soruyu getiriyor: İlerleyen insanlık daha güzel bir dünya tasavvurunu bize oluşturmayacaksa, ilerleme niye?
Margaret Atwood ‘’Damızlık Kızın Öyküsü’’ adını verdiği romanında bizi distopik bir dünyaya götürüyor. Bir gelecek portresi üzerinde düşündürtüyor. Kitabın isminden de anlaşılacağı üzerine olumsuz bir kurguyla karşı karşıyayız. Çok da uzak olmayan bir gelecekte kadının bir meta olarak kullanıldığı bu dünyada umudu bulmak gerçekten de zor. Doğurganlık çeşitli sebeplerle azalmış, az sayıda kadın yönetimde söz sahibi generallerin emrine verilmiş. Kadın kendi isteği dışında izole bir yaşamın içinde tutuluyor, söz hakkı yok. Kadının adı kalmamış. Güçlü güçsüz, ezen ezilen ayrımları hala çok net bu anlatılan yerde. Dünyanın geri kalanı ise sadece seyirci.
Kitabın kahramanlarından biri olan Lydia Teyze, romanın bir yerinde ‘’Ölmeye yüz tutmuş bir toplumduk, çok fazla gerçek yüzünden. ‘’ der. Her şeyin sıradan olduğu bir dünyada, günün birinde kendilerini kaotik bir dünyanın içinde buluverir kahramanlar. En korkutucu tarafı da budur bence. Kitapta kurgulanan her şey, bizde gerçekleşmesi olası duygusu uyandırıyor. Dünyamızı nasıl kullandığımız ve nereye doğru gittiğimiz düşünülürse hiç de uzak bir ihtimal değil sevgili okuyucular. Kitap bittikten sonra uzun bir düşünme süreci sizi bekliyor. Nereye gidiyoruz?
İkinci kitabımız bizi yine geleceğe götürüyor. Richard K. Morgan’ın ‘’Altered Carbon ‘’ üçlemesi. Burada anlatılan dünya gerçek bir akıl tutulması bence. 26. yüz yıldayız, insanlar sadece dünyada değil galaksilerde yaşam kurmuş durumdalar. Tek bir yönetim altında birleşilmiş, ortak bir para birimi kullanılıyor. Farklı kültürler oluşmuş her galakside. En ilginç taraflarından biri teknoloji. Bugün sadece hayalini kurabileceğiniz müthiş bir teknoloji söz konusu. İnsanlar bilinçlerini bir disk içine saklamayı başarmışlar, böylece beden değişimine olanak sağlayan bir teknoloji gelişmiş. Gerçek ölüm ve beden ölümü ayrımı çok net bir şekilde yapılıyor. Bir anlamda ölümsüzlük bulunmuş ancak yine burada para giriyor devreye. Ne kadar zenginseniz o kadar güzel bedenler satın alıp yüz yıllarca yaşayabiliyorsunuz. Sınıf ayrımı çok belirgin. Fakirseniz paranızın yettiği bir bedene ulaşabiliyorsunuz ama zenginseniz kendinizi klonlayabiliyorsunuz. Dedim ya müthiş bir dünya. Yapay zeka hayatın her yerinde. İnsanlık için bir sınır kalmamış. Ana karakter etrafında gelişen olayları takip ederken yine aynı noktaya takılıyoruz: peki umut?
Bu iki kitap hakkında sayfalarca konuşabiliriz ancak varacağımız nokta bu kitapların gelecekle ilgili bize ne söylediğidir. Niçin gelişiyoruz, modernleşiyoruz, sorusuna vereceğimiz cevap daha iyi bir yaşam sağlamak mı? O zaman niye gelecekte yine kaos var? İnsanoğlunun açgözlülüğü, güç mücadelesi hiç bitmiyor. Ne kadar gelişirsek gelişelim sahip olma duygumuz hiç körelmiyor. Daha iyiye gitme düşüncemiz sanırım bir ütopya olarak kalmaya mahkum. İnsanoğlunun ilerlediği ama insanlığın gerilediği yeni dünya düzeni…
Bilim kurguya her zaman bir kurgu bilimi olarak bakan biri olarak yeni dünyanın bizi gerçekten nereye götüreceğini çok merak ediyorum. Peki ya geç kaldıysak?
GELECEK BİR SENARYO MU?
{{member_name}}
{{formatted_date}}
{{{comment_content}}}
YanıtlaYükleniyor ...
Yükleme hatalı.