Bir psikiyatristin şu sözünü çoğunuz duymuşsunuzdur; “Psikiyatriste gerçek hastalar gitmez, gerçek hastaların hasta ettikleri gider.” Bu sözü gerçekten bir psikiyatristin söyleyip söylemediği kesin bilgi olmamakla birlikte, bu haftaki yazımda bu görüşü değerlendirmek istiyorum.
Toplumumuzda hasta damgası gören kişiler gerçekten başkaları tarafından mağdur edilmiş, kurban rolündeki kişiler mi? Eğer öyle ise, gerçek hastalar nerede ve neden iyileşmek için bir psikiyatriste ya da psikoloğa görünmezler?
Bu yolla size, hiç değilse biraz, narsisistik kişilik bozukluğundan bahsetmek istiyorum. Narsisizm bir psikoloji terimi olmasına rağmen toplumda yer edinmiştir. Mitolojik bir hikayesi de vardır. Narkissos’un hikayesi.
Narkissos yakışıklı ve etkileyici bir gençti. Etrafında ona hayranlıkla bakanlara kaba davranır ve kimseleri beğenmezdi. Öyle etkileyici ve bir o kadar kibirliydi ki, bu tutumu cezalandırılmasına neden olacaktı.
Su içmek için gittiği gölde gördüğü surete, yani kendi yansımasına aşık oldu. Öyle çok susadığı bir gün, gölde su içmek için eğilmişti ve sudaki kendi yansımasını ilk kez görmesiyle, kendi aksine öylesine aşık oldu ki; oradan ayrılamadı. Çok uzun süre, kendisi olduğundan bir haber olduğu, sudaki yansımasını seyre daldı. Bir an bile oradan uzaklaşmak istemiyordu. Adeta vurulmuştu bu güzelliğe. Ona sarılmak ve onunla bir olmak istiyordu. Ama ne mümkün.
Gördüğü sadece bir yansımaydı, gerçek değildi. Suya yansıyan kendi aksinden başkası değildi. Kendine duyduğu aşkın büyüsüyle suyun kenarından ayrılamaz oldu. Yemeden içmeden kesildi. Ve bir gün kendi suretine bakarken, esrik bir vaziyette yere yığılıp kaldı ve öldü.
Ölümüyle birlikte Narkissos’un güzelliği, bugünkü adıyla ve güzel kokusuyla bildiğimiz Nergis çiçeğine dönüştü. Ve psikolojide kendine aşık olma hastalığına ve öz seviciliğe verilen isim olarak yerini aldı: Narsisizm.
Narsisitler, yani kendilerine aşık insanlar benmerkezcidir. Yalnızca kendilerini beğenirler. Onların dışındaki herkes ve her şey, tüm dış dünya kusurlu ve eksiktir.
Güç, zenginlik ve başarı peşinde koşarlar. Sürekli ve bitmeyen bir ilgi arayışındadırlar ve itibar görmek isterler. Özlerinde güven açlığı çektiklerinden devamlı övülmek isterler.
En ufak eleştiriye bile tahammülleri yoktur, hemen öfkelenirler. Kendilerini haklı çıkarmakta ve başkalarını ezmekte iyidirler. Mükemmel olduklarına inanırlar ve her şeyi bildiklerini düşünürler.
Sadece kendilerine değer verdiklerinden, başkalarına değer veremezler. Empati yoksunudurlar, başkalarının ne hissettiğini anlayamazlar.
Bir tek kendilerini önemserler. Oysa herkes tarafından önemsenmeyi, değer ve itibar görmeyi beklerler.
Karşısındakini dinlemezler. Bir tek kendisini ve kendi söylediklerini sayar ve severler. Hedef ve amaçlarına ulaşmak için başkalarının zaaflarını kullanmakta ustadırlar.
Dünya sadece onların etrafında döner.
Kendine aşık ve bu uğurda herkesi kullanmayı alışkanlık haline getirmiş bu kişi, hasta olduğunu kabul mü eder yoksa inkar mı eder?
Elbette, hasta olmasına rağmen kusurlarını görmeyen birisi, kendisini mükemmel görme hastalığına tutulmuştur. Ona git tedavi ol demek, tedaviye muhtaç duruma düşmeye sebep olabilir.
Toplumumuzun ve çağımızın vebasıdır narsisizm.
Sosyal medyada gerçeği yansıtmayan selfie çılgınlığı, yaşantısını paylaşma hastalığı ve çok çeşitli filitreler de insanı kusursuz göstermeye yarayarak bu hastalığı körüklemektedir.
Bir sahil kasabasında deniz kenarında yürüyüş yaparken, yirmili yaşlarının başında ya var ya yok, bir genç kız gördüm. Narkissos’un hikayesindeki gibi suyun kenarında tek başına oturuyordu. Suratına yerleşmiş bir somurtma ifadesi dikkatimi çekti. Elinde, suretini ona yansıtan akıllı bir telefon tutuyordu ve birden o genç yüzü telefona bakarak ışıldadı, öyle güçlü bir gülümsemeydi ki bu, bir saniye önceki somurtmasıyla aşırı tezattı. Öz çekimini yapar yapmaz yüzü yine o derin somurtma ifadesine kendisini bıraktı.
Şimdi gerçek hangisi? O ekrana yansıyan ve kendisine aşık olduğu mükemmel sureti mi? Yoksa ona tezat mutsuz ve yalnız yaşantısı mı?
Gerçek hastalar kendilerini gerçek olmayan bir şekilde gördükleri ve gördükleri surete aşık oldukları için hasta olduklarına ikna olmazlar. Kusursuz olduklarına inanacak kadar kibirlidirler. Onların bu hastalıkları etraflarındakileri de hasta etmeye yeter. Zor kişiliklerle yaşamak güçtür. Bu yüzden “Gerçek hastalar psikiyatriste gitmez, onların hasta ettikleri gider.” sözü doğruluk payı barındırıyor diyebilirim.
Sevgilerimle,
Tutku Çetiner Ural
Terapist ve Kişisel Dönüşüm Uzmanı