Sahiden kurulu yağmurları ıslatan güneşlere aldanmıştım.
Bir yanımda oniki kasımpatı taşırken toprağa, diğer yandan ellibir sardunyayı soldurmuştum çok içerleyerek mülk sahibine.
Küçük bir iğne deliğinden milyonlarca dostumu geri bırakıp yarışı kazanmanın puştluğu ile dokuzayongün tekuyuyanlar mağarasından uykuya dalmıştım.
Güneşli ve soğuk bir ekim günü hasat başlamıştı değirmen yolunda.
Gelişime sevinen birileri olmuştur mutlaka ve geldiğim mağaranın canına okumuştum her taraf acı ve etene.
Yeşil iki kayıt cihazı henüz açılmamış ve irisleri çapak dolu haliyle bir gariplik ve seslerin olduğu dünya denen garip düzlem.
Çırpınan, iki beşli dirgene benzeyen ellerle süt akan kaynakları tırmalama ve sahiplenme arzusu, arsızca.
İçtiğinden daha fazla atıkla tüm çevreyi kirletme, rahatlama seansları Freud'u kıskandıran.
Yavaş yavaş alkarılarından korunmuş soyağacı halkasının kırklama törenleri, tüm Maya'ları ve Şaman'ları kıskandıran.
Boğazına bir lokma geç girince tüm dünyayı suçlama ayinlerine dönüşen çılgın ağlama çığırtkanlığı.
Bez bir kundak içerisinde boş tavanları izleyerek tutturulmuş agu törenleri.
İlk harbiden altına kaçırmalar, sonra tüm hayat boyu sözcüklere sahip olamayıp ağızdan kaçırmalar.
Çevreyi, insanları, sevenleri, sevmeyenleri, kıskançları, çömertleri, cimrileri ve bilumum ahali ve nesneleri Jung'u delirtircesine tanıma seyyahlıkları.
Çocukluğuma ineceklermiş, kim o dipsiz kuyuya ip sallayabilir ki sayın Adler.
Ben bile çoktan toplamışım o kuyuya sallanan ipten merdivenleri.
Sana ancak mağara resimleri kalmıştır sayın psikiyatr.
Mısır hiyeroglif yazılar çözümünde usta birisi varsa dünya psikiyatri birliğinde Paris'te. Beklerim gündoğdu meydanına, ben orda olacağım insan ruhunun derin doktoru sayın Dostoyevski.
Yeraltından notları saklanarak yazmak kolay saygıdeğer Fyodor Dostoyevski, sen bir gel de yirmibirinci yüzyıl dünyasında Instagram'da gökaltından notları gör.
Neyse, başladı bir kara önlükle ve yarım ay beyaz yakalık ile küçük talimler.
Yarı gardiyan biri var başımızda elinde mütemmim cüz gibi gezdirdiği dmo'dan bağışlanmış yarı çop olarak kullandığı Pisagor'u utandıran bir çetvel.
Hiçbir talim ve terbiye kurulu üyesi öğretmene cetveli nasıl kullanacağı konusunda vermemiş akıl ve izan.
Beş yıl buyunca tüm öğrencilerin yumulmuş, soğuktan kıpkırmızı parmak uçlarına ayı pençesi gibi inen geometri ölçüm aleti.
Sadece acıyı ölçen birden kırka kadar işaretli.
Yoksulluğun ve kederin Marco Polo gibi gezdiği anadolu'da aç ve bitap çocuklar, yılda bir kez aşılanmak için hatırlanan.
Elde bir diploma, boynu eğik kara bir resim, ilkokul islahevinden , yarı açık cezaevi olan ortaokul ve lise yolculuğu.
Bütün çocukların hayallerden yoksun , sevinçten bigane tıkıldıkları soğuk duvarlarla çevrili çok gardiyanlı lise koğuşları.
Cebirden kimyaya, matematikten biyolojiye herşeyin yıkılmaya çalışıldığı bir laboratuvar.
İnsanlık, erdem, adalet, dürüstlük, sevgi, eşitlik ve mutluluğun karneyle dağıtıldığı okul, ergenlik ve gençlik yılları.
Tüm çocuklar yarı açık bu kamplarda bir çok hasarla ve yarış arabaları gibi motor patlatarak koştukları hayat ve ösym parkurları.
Binbir emek ve geceyi gündüze katan çalışmalar sonucu daha büyük gardiyanların bulunduğu kompleks cezaevleri, üniversiteler.
Hayaller akdeniz sıcaklığı, sonuç sibirya soğukları.
Hayat yolculuğu.
Koca koca adamlar , yök kontrolünde mançuryalı aday denemeleri.
Vay benim özgür üniversite hayalim, sana da yuh olsun Maksim Gorki.
Adalet, özgürlük ve eşitlik çeşitlemeleri, biraz ötede oyna sayın Robespierre beyefendi.
Koca bir diploma yine koca rektör ve dekan imzalı, bunları bilir misin? Ah Aristo ve Platon özgür üniversiteli.
Ah şimdi hayat, geldi çattı şimdi sahada üniformalı.
Dipini de kazı kalmasın insana ait hiçbir iz.
Mendel bey, fasülyeler ekildi mi?
Sonra yine hayat, başladı köleliğin mesaisi, sahi oğlum Marx ve Engels siz ne halt ettiniz bu ikiyüz yıl. Hani nerede bu koca kitapların ve sözlerin esamesi, semeresi.
Hani emek kutsaldı oğlum, bu muydu üçmilyon dostu geride bırakmanın ceremesi?
Hep beklentiler, hep umut daha iyi olur ilerisi diyen kişisel geliştiriciler, ne oldu bu lafların cümlesi.
Şimdi boğazda yalısında nargile içen lavuğun hiç mi suçu yok sayın Tolstoy.
Onların ki seçilmiş soy da diğer insanlar hangi soy?
Coğrafya kadermiş, İbn-i Haldun.
Bu coğrafyada bugünden hiç fark yok sanki dün.
Elli yıl önce bulgur burcundan başlayan hayat , onlarca Merkür retrosundan sonra bugün simit ve boyoz burcuna gelmiş.
Hay senin insan hakları bildirgene birleşmiş millet.
Mısırda piramitler, romada arenalar, çinde sed yapanların işçilerinin çocukları bu gün yine işçiler.
Dile kolay elli yıl, Oğuz Atay abim, dile kolay Jack London kuzen, dile kolay üçyüz ıspartalı hemşehrilerimiz.
Gökaltından yazacak çok şey var, sayın Kant, saygıdeğer Nietzsche ve sevgili Hegel.
Yunus dost sana da bin selam, simsiyah bir gecenin koynundayız Barış abi.
Belki dünya döner gelir de sevinç kimi kimsesi olur insanlığın kalmayız yapayalnız.
Umut dönence.
Güven sevince.