Koru Ankara Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Burak Turgut, glokomun çeşitli tipleri olsa da hastaların çoğunlukla ağrısız, sessiz seyreden, açık açılı glokom tipine sahip olduğunu söyledi. Turgut, açı kapanması adı verilen tipinse şiddetli bulgu ve şikayetler nedeniyle sinsi olmadığını, bu hastaların erken dönemde hekime başvurduğunu belirtti.
Normalde gözün ön bölümünde bulunan saat camı ve kalın kenarlı mercek şeklindeki şeffaf yapı olan kornea ve daha geride kişinin göz rengini veren iris ve lens arasındaki boşlukları dolduran ve sürekli olarak üretilip gözü damar yapılarıyla terk eden göz içi sıvısı olarak adlandırılan bir sıvı olduğunu anlatan Prof. Dr. Burak Turgut, “Glokomda gözün bu sıvıyı göz dışına taşıyan kanalları tıkanarak göz içi sıvısının oluşturduğu göz içi basıncında bir artış olur ve daha sonra görme siniri hasar görür. Normal bir kişinin göz içi basıncı 10-20 mmHg civarındadır. Ancak basıncın normal aralıkta olması glokom gelişmeyeceği anlamına gelmez. Nitekim normal tansiyonlu glokomda göz içi basıncı normaldir” ifadelerini kullandı.
“Ciddi görme alanı kaybı ve geriye dönüşümsüz görme siniri hasarı ile sonuçlanabilir”
Prof. Dr. Turgut, görme siniri hasarına bağlı olarak glokomlu hastalarda başlangıçta hasta tarafından fark edilmeyen noktasal veya bölgesel görme alanı kayıpları ve sonrasında görme alanında giderek daralmanın meydana geldiğini belirterek, “Son aşamalarda tübüler görme adı verilen; tıpkı bir borunun içinden bakıldığında görülebilen merkezi alanın sağlam kalması şeklinde ciddi görme alanı kaybı ve geriye dönüşümsüz görme siniri hasarı ile sonuçlanır” şeklinde konuştu.
“60 milyon kişi glokoma bağlı görme sinir hasarından etkileniyor ve bunların yüzde 10’unda körlük meydana geliyor”
Dünya Sağlık Örgütü'ne göre glokomun tüm dünyada önlenebilir körlüğün ikinci sıradaki nedeni olduğunu söyleyen Prof. Dr. Turgut sözlerini şöyle sürdürdü:
“Global olarak yaklaşık 60 milyon kişi glokoma bağlı görme sinir hasarından etkileniyor ve bunların yüzde 10’unda körlük meydana geliyor. Bu sayıların 2020 yılında sırasıyla 80 milyon ve 11 milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir. Bebeklikten itibaren yaşlılık dönemine kadar her birey glokom gelişimi için risk altında olsa da özellikle yaşlı bireyler glokom için daha yüksek bir risk taşımaktadır. Yaklaşık her 10 bin canlı bebekten biri de glokoma sahip olabilir; gençlerde de glokom meydana gelebilir.”
“Açık açılı glokoma ait erken belirti, uyarı işaretleri veya şikayetler neredeyse hiç yoktur” diyen Prof. Dr. Turgut, “Yavaş yavaş ve gözle görülür bir kayıp olmadan yıllarca ilerleme gösterir. Bu tip glokom hastaların olağan göz muayenesi sırasında veya yakın görmesindeki bozulma nedeniyle göz hekimine başvuran 40 yaş üstü hasta grubunda göz muayenesinde saptanmaktadır. Bu tip glokomlu bir hasta görme kaybını fark ettiğinde, hastalık genellikle oldukça ileri evrededir. Nitekim hastaların sadece yarısı hastalığının farkında olmaktadır” açıklamasında bulundu.
“Görme sinirinin ve gözün damarsal beslenmesi bozulabilmektedir”
Siyah ırk, yaşın 60’ın üstünde olması, ailede glokom varlığı, kişide diyabet ve kalp damar hastalığının önemli risk faktörleri olduğunu ifade eden Prof. Dr. Turgut, “Ancak göze ve ağızdan/damardan kortizon uygulamaları, göziçi iltihabi hastalıklar, retina tabakalarında ayrışma ve yüksek miyopi varlığı da bu glokom formu için risk faktörü olarak değerlendirilmektedir. Glokomun bir diğer formu olan normal tansiyonlu glokomda da göz içi basıncı normal düzeyde olmasına rağmen görme sinirinde tahribat meydana gelmektedir. Bu tip olgularda migren, uyku apnesi (uykuda solunum durması) ve noktürnal hipotansiyon (gece sistemik kan basıncında anlamlı düzeyde düşme meydana gelmesi) risk faktörüdür. Çünkü bu hastalıklarda görme sinirinin ve gözün damarsal beslenmesi bozulabilmektedir. Bu formun tedavisinde göz içi basıncını normalin alt sınırlarına getirecek ve görme sinirini koruma özelliğine sahip glokom ilaçları kullanılmaktadır” dedi.
“Erken tanı hastalığın vereceği zarardan korunmak için ilk adımdır”
Sadece göz içi basıncının ölçümünün tanı için yeterli olmayıp görme sinirinin göz dibi muayenesi sırasında görülebilen göz küresine bitişik baş kısmının değerlendirilmesinin daha önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Turgut, “Retinanın sinir lifi tabakasının kalınlık ölçümleri ve görme alanı tetkiklerinde de glokoma özgü hasarların saptanması tanı ve takipte yararlı olmaktadır. Glokomda ilaç tedavisi veya ameliyat ile göz içi basıncı hekimin hastaya özgün olarak hedeflediği düzeye getirilebilir ise daha fazla görme kaybı gelişimini durdurmak mümkündür. Ancak erken tanı hastalığın vereceği zarardan korunmak için ilk adımdır. Bu nedenle özellikle 40 yaşından sonra yılda iki defa olmak üzere düzenli göz muayenesi, göz içi basıncı ölçümü ve görme sinirinin değerlendirilmesi, tanı konulduktan sonra hastanın tedaviye uyumu ve takiplere devamı çok önemlidir. Görmenin sinsi hırsızının size zarar vermesini önlemek için glokomun farkında olun ve yukarıda sayılan risk faktörlerine sahipseniz mutlaka göz hekiminize başvurun” diye konuştu.