2016 yılının muhasebesi yapılıp 2017 yılına ilişkin beklentilerin sıralandığı bugünlerde milletçe yitip giden ortak duygumuz oldu “Güven”…
Hangi görüşten olursa olsun yaşamanın adeta bir tesadüfe dönüştüğü ülkemde analar evlatları için, eşler birbirleri için, nineler torunları için, uzağa değil bakkala bile giderken içten içe endişe duymaya başladı.
En çok tartışılan konu oldu, ‘bir yolunu bulup başka ülkeye gidip yerleşmek’, ‘çocukların geleceğini kurtarmak’. Evlerde akşam yemeklerinin vazgeçilmez sohbeti haline geldi vatanı terk-i diyar eylemek.
Huzursuz ve mutsuzuz. Geleceğe umutla bakamıyoruz ne yazık ki. Ne kadar istesek de bunu, aynı gün başka bir felaket haberiyle uyanıyoruz her sabaha “eyvah” diyerek. Kendi mutluluğumuzdan utanır olduk artık. O kadar çok eve ateş düşüyor ve ‘tek günahı o an orada olmak olan’ o kadar suçsuz- günahsız insan ölüyor ki ülkemde, onların acılarının enerjisinden oluşan atmosferin içindeyiz hepimiz.
Sebepsiz ve günahsız yere yitirilen canların, diğer canlarda yarattığı ateş bir yumak olup kapladı üstümüzü, artık acının hakim olduğu, umutsuzluğun öne çıktığı, geleceğe dair planların yapılamadığı, öngörüsüz, plansız, şansına yaşamlar oldu bizimkisi.
Ne için, neden?
Hangi hesap, hangi çıkar, hangi amaç uğruna? Bu soruların hiçbirine tatmin edici cevaplar alamıyoruz. Zaten hangi cevap tam karşılayabilir ki, öğretmen ataması yapılamadığı için polis olan ve 22 yaşında bir saldırı sonucunda hayatını yitiren polisin ölüm sebebini? Hepimizin dilinde “yazık” kelimesi ve bir şeyler yapamamanın ezici çaresizliği.
En tehlikeli şey oluyor farkında mısınız? Güvenimizi, inancımızı kaybediyoruz bu ülkede. Her şeyden vazgeçip, bugün de sağ-salim eve geldiğimize, sevdiklerimize kavuştuğumuza şükreder olduk.
Oysa,
Demokrasiyi yönetim şekli olarak belirlemiş toplumların tam tersi bir yaşam standardı ve ruh haline sahip olması gerekmiyor muydu? Demokrasi, huzur içinde bir yaşam vaat eden rejim değil miydi tüm dünyada?
Biz, kendi içimizde demokrasiyi tam anlamıyla uygulamayı beceremeyip ‘amaca ulaşan tren’ olarak gördükten sonra, bir de başka ülkelerde huzur ortamı tesis edeceğiz öyle mi?
Buna hangimiz inanıyor artık?
Kimsenin bir toplum için en hayati duygu “güven ve umut” hislerini yok etmeye hakkı yok. Bu şekilde nasıl yaşanabilir ki !
Şimdi bu yazıyı iyi bir yeni yıl mesajı ile bitirmem gerekiyor öyle değil mi?
Peki ya evinin erkeğini, biricik evladını, vazgeçilmez babasını, kokusu olmadan uyuyamayan anasını kaybedenlere ayıp olmaz mı? Gelecek hangi güzellik onların bu yokluğunu, bu acısını telafi edebilecek? Hiçbir şey…
O halde sonu olmadan kalsın bu yazı…