Ben Güz hanım. Neden mi ?
Dünden kaybolan yarınlarımı arıyorum, bulduğum mutluluk kırıntıları doyurmuyor asırlardır aç olan ruhumu.
Her yere yetiştim ama bir o kadarda geç kaldım kendime. Suyunda yüzen balık olmadım, dağında açan çiçekte. Dünya sığdıramadı beni kendine ama sığdı yüreğime. Acıları dalga dalga eritti kıyılarımı, gökyüzü mavi mavi akıp boğdu nefesimi. Tutsak bir ağaç gibi sadece acıya büyüttü hayat beni.
Yalnızlığın kopyalarını çıkartıyorum, azalsın istiyorum içimde yetemiyorum, kaçamıyorum kimsesizliğimden. Sığ mutluluklardan, derin acılara akarken nehirlerim saatler, günler ve aylar ayarlandı. İçi acılarla dolu sandık ayarlandı, üzerime kefen bile çoktan ayarlandı.
Güceniğim bu hayata, tüm sevdiklerim güneşimi kapatıp saçma bir gölgeye hapsettiler beni. Dibini kazıyorum, dibi tutturulmuş ömrümün.
Ben Güz hanım. Neden mi? " Güz " koydum adımı. Döktüğüm yapraklar yüzünden, sayamadım kaç taneydiler, kopup gittiler benden, bir daha da zaten hiç yeşermedi yenileri.
Kim bilir?
Ama kim bilir ki insan kılığında gezen bir ölünün içinde açılan boşlukları? Bir takım ipleri düğümleyip, astıkları umutlarımda boğulduğumu. Hayal ettiklerimin, hayaletleriyle baş başa kaldığımı kim bilir?
Camdan içerisi de, dışarısı da tutsaklıkken söylesenize elden ne gelir?