Yazıma geçen gün okuduğum bir haberle başlamak istiyorum. Danimarka’nın önde gelen bulaşıcı hastalıklar uzmanlarından Tyra Grove Krause, “Omicron” varyantıyla birlikte çok fazla insan enfekte olup bağışıklık kazandığı için pandeminin birkaç ay sonra bitebileceğini söylemiş. Ayrıca varyant çok hızlı yayılmasına rağmen hastalık süreci daha hafifmiş. Bu güzel habere çok sevinsemde, kulağa 2019 da maske takacağımızı düşünmem kadar inanılmaz geliyor. Şimdi hoop 2020 şubat ayına doğru dönelim!
Ben organizasyonla uğraşan biri olarak mart ayı kontenjanımı çoktan doldurmuştum ki “Covid-19” diye bir salgın olduğu ve Türkiye’ye gelirse evlere kapanacağımızı söylediler. Önce inanmadım. Sonra Çin’e baktıkça bir korku sardı içimi. En sonda zaten hepimiz biliyoruz. Evlere kapandık.
Marketlere eldivenler ve çift maskelerle gittik. Dezenfektandan ellerimiz yara oldu. Meyveleri saatlerce sularda beklettik. Ama herkesin çok daha fazla yaptığı bir şey vardı. Neydi bu?
Yok yok ekmek değil. Hayır temizlik de değil. “Düşünmek.” Çok düşündük. “Keşke şunu yapsaydım. Keşke arkadaşlarımla daha çok vakit geçirseydim. Keşke aileme zaman ayırsaydım, gitmediğim ülkelere gitseydim, merak ettiğim yemekleri yeseydim…”
Liste herkese göre farklı olsa da tek bir kelime hep aynıydı. “KEŞKE”
Sizden yaşça büyük birilerinle sohbet ettiğinizde de bu kelimeyi sık sık duyarsınız. Mesela “Zamanında herkes mark almıştı. Yükselecek dediler inanmadım. Bir sabah bir yükseldi. Bizim arkadaş arabasını yeniledi. O vakit yapaydım ben de şimdi başka olurduk.” gibi anıları vardır bir dönem insanlarının. Ya da torunlarıyla çok oyun oynayan dedeler, “Zamanında çalışmaktan çocuklara vakit ayıramadık. Şimdi torunlarla gideriyoruz bunu.” derler. Peki onun torunuyla vakit geçirmesi oğlunun ya da kızının sevgi açlığını giderir mi? Sanmam.
Verdiğim tüm örneklerde herkes yapmadığı şeylerden pişman. Zaman ayırmadığımız ya da hata yapmaktan korktuğumuz için cesaret edemediklerimiz yarın bize koca bir keşke olarak geri dönüyor.
Tabii ki size hata yapın, hiçbir şeyi düşünmeyin demiyorum. Ama cesaret edin. Gerçekten istediğiniz şeyler için zaman ayırın. Yarın onu yaptığınız için mi yoksa yapmadığınız için mi daha çok üzüleceğinizi düşünün.
Keşke şunu yapmasaydım diyen yok mu? Elbette var. Sonuçta parasını dövize yatırıp batan yok mu? Var. İş kurup daha sonra pişman olan, evet var. Aşık olup evlenip boşanan da var. Yine de bunlar onlara bir deneyim. Ne demiş Peyami Safa. Yaşlanarak değil, yaşayarak tecrübe kazanılır. Hiç hata yapmayalım diye bir köşede durarak, para daha önemli diye kendimize zaman ayırmayı erteleyerek yaşamış olmuyoruz ki. Hayatta zaman geçirmiş oluyoruz.
Yine de siz bir şey yaparken risk analizi yapın. Artıları mı fazla yoksa eksileri mi bir tartın. İçinizde ukde kalıp pandemide sizi kemiren o kurtların büyümemesi için bundan sonra hayatınızı ertelemeyin. İşten çıktığınızda saatlerce olmasada arkadaşlarınızla buluşun. Sevdiğiniz kadın ya da adama sevdiğinizi söyleyin. Platonik bile olsanız bence bir deneyin. En azından yıllar sonra söyleseydim nasıl olurdu demezsiniz.
Gerçekten yapmayı istediğiniz işin okulunu okuyun. Sırf popüler ya da 4 yıllık diye sevmediğiniz konularla kafanızı doldurmayın. El yeteneğiniz varsa onu işiniz yapmak için çalışın.
Diyeceğim o ki hayatın bir gün sonra bile nasıl değişeceğini bilmiyorsak ve her “Keşke” huzursuz ediyorsa içimizi, bunu kendimize yapmayalım. Cesur olalım! Cesur olmak korkmamak anlamına gelmez. Zaten cesur insan korkularıyla savaşabilen insandır.
İstediğimiz şey için savaşmaya değmez mi?
HADİ Bİ CESARET!