''Hiç mümkün müdür ki; gökte, yerde, karada, denizde, yaş kuru, küçük büyük, âdi âli her şeyi kemâl-i intizâm ve mizân içinde muhafaza edip, bin türlü muhasebe içinde netîcelerini eleyen bir Hâfîzîyet, insan gibi büyük bir fıtratta, "hilâfet-i kübrâ" gibi bir rütbede, "emânet-i kübrâ" gibi büyük bir vazîfesi olan beşerin, "Rubûbîyet-i Âmme"ye temâs eden amelleri ve fiilleri muhafaza edilmesin; muhasebe eleğinden geçirilmesin, adâlet terazisinde tartılmasın, şâyeste ceza ve mükâfat çekmesin?! Hayır, asla!"
Bediüzzaman Said Nursî
Sevgili Canlar;
Televizyonda canlı yayına çıkacaksınız deseler bize, bir avuç insan seyredecek diye heyecan yaparız da; Rabbimizin ömrümüzün her ânını canlı seyrettiğini, olan her şeyin kayıt altına alındığını ve huzurunda tekrar seyredeceğimizi bile bile ne kadar da rahat davranırız!.. İşin daha vahîmi ise herkesten gizlediğimiz günahların kul hakkına girenlerini, bu kayıt sâyesinde hakkı gasp edilenlerin gözlerinin önünde seyredeceğiz.
Hâlbuki; "Âlemlerin Efendisi" bizi türlü yollarla bu konu hakkında defâlarca uyarmadı mı?!
"Kul hakkı en büyük günahtır;
Azâbı çetindir" demedi mi?!
Peki, iğne batmasına dayanamayan insanoğlu, başına gelecek bu çetin azâbı bile bile hâlâ neyin peşinde gidip de tövbe hâşâ bu günahı bu kadar meşrulaştırmıştır...?
Allah bu kadar nîmet yaratmışken, insanlar neden hâlâ hak yemenin peşinde...?!
Nefsine bir anlık yenik düşecek kadar mı âciz kaldı, ey sevgili Canlar?!
İftirâ, alay, arkadan çekiştirme, kötü lâkap takma, suîzân, kusur arama, gıybet gibi günahlardan ve insanların mânevî şahsiyetlerine zarar veren şeylerden neden vazgeçemez olduk?!
Maddiyat mevzû bahis olunca, akıl vicdan muhasebesi yok olur oldu!
Dört bir yanımız haramı, helâli harman yapıp kendilerine özel, şahsına münhasır bir din çıkarmış insanlarla dolu da kendini asılsız açıklamalarla avutmakta...
"Vallâhi bana kul hakkıyla gelmeyin" diyen Yüce Allah'ın kelâmına kulak verin ve elinizi, dilinizi, beyninizi kul halkına girmekten sakının!
Erdal Özyıldız