Tarihte yeni bir çağ açacak bir döneme şahitlik ediyoruz. Artık kimse kendi gündemini yaratamıyor. Tüm dünyada ana bir gündem var ve hepimiz bu gündemi mecburen takip edip hayatımızı ona göre yönlendiriyoruz.
Corona Virüs salgınının pandemi halini alması ile tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de herkesi etkileyen tedbirler başladı. Başlaması iyi de oldu!
Tüketmeye, dışarda var olmaya alışan bizler için eve kapanmak önce cazip göründü, sonrasında zorunluluk halini alınca psikolojik anlamda tehdit gibi görünmeye başladı. Sosyal olmanın tüketim ve gösteriş olmadığını anlamak için de büyük bir fırsat aslında yaşadığımız süreç.
Ben pandemi geçtikten sonraki dünya düzenin tamamen değişeceğini düşünüyor ve öyle olmasını umut ediyorum. Evine çekilip oturan insanların farkındalığının artmış olmasını diliyorum. Zira bunun için dünyanın hemen her yerinden bir çok sosyal, kültürel, sanatsal mecralar kapılarını açarken, bir çok uzman binlerce lira karşılığında verdikleri eğitimleri ücretsiz olarak paylaşmaya, yayınevleri ücretsiz kitap erişimlerinleri sağlamaya başladı. Kim hangi alanda çalışıyorsa bir sosyal platformda tamamen ücretsiz olarak sunmaya devam ediyor. Sanatçılar online konserler veriyor, şairler şiirler okuyorlar. Bilim insanları ve performans konuşmacıları ted videoları tadında videolar paylaşıyor, yayınlar yapıyor.
Bundan daha sosyal hayat mı olur?
Dokunmadan, yüz yüze olmadan, öpmeden sarılmadan sosyalleşme mi olur dediğinizi duyar gibiyim. Duyusal temaslar elbette psikolojik sağlığımız ve iletişim kalitemizin güçlenmesi adına önemlidir fakat yüz yüze temas ettiğiniz kişilerden sağladığınız entelektüel fayda ile corona virüs günlerinde paylaşıma açılan kanallar sayesinde elde ettiğiniz faydayı karşılaştıracak olursanız şu içinde yaşadığımız günlerin faydasının, sosyal paylaşımcılığının ve sosyal uyumunun daha yüksek olacağını göreceksiniz.
Biz insanoğlunu en fazla özgürlüğümüzün kısıtlanmasından acı çekiyor olmalıyız ki adalet karşısında suçlu bulunup cezalandırılanların özgürlükleri kısıtlanır. Cezaevlerinde mahkumların tek emelidir belki de özgürce gökyüzüne bakabilmek.
İçinde yaşadığımız günlere kaygı, korku ve zorunluluktan evlerimize kapanmış olarak bakıp kendimiz mahkum gibi hissetmemiz de mümkün bir gelişim kampı olarak bakıp dinlenip, ailemizle keyifli vakit geçirip online katılımcısı olduğumuz mecralarla kendimizi geliştirmemiz için fırsat olarak görmemiz de. İşte burada uyum becerimiz devreye giriyor bence.
Psikolojik ve fizyolojik anlamda dinleneceğimiz, daha önce denemeyi çok isteyip vakit sıkıntısı çektiğimiz her şeyi deneyimlemenin tam da zamanı.
İlgimizi çeken müziklerden bir play list hazırlayabilir,
Uzun zamandır açmayı planladığınız bloğunuzu açarak dijital yazarlığa başlayabilir,
Okunmayı bekleyen kitaplarımızı okuyarak yorumlayan videolar çekip arkadaşlarımızla paylaşabilir ya da bir online okuma kulübüne katılabiliriz.
İlgi duyduğumuz alana dair tüm filmleri tarayabilir, sinematografik hafızamıza yatırım yapabiliriz.
Netflix gibi kocaman bir deryada farklı tarz dizi ve film türlerini deneyimleyebiliriz mesela.
Dünyanın neredeyse her ülkesinin opera ve balelerini hem de özel gösterimleri ile ücretsiz izleyebiliriz.
Kültür Bakanlığı ve belediyelerce sağlanan dijital kütüphanelere ulaşabiliriz.
Kendimize bir YouTube kanalı açarak ekran karşısında konuşmayı deneyimleyebiliriz.
Ailece mutfağa girerek dünya lezzetlerini yapmayı deneyebiliriz. (Bugünlerde herkes el yıkamayı ve ekmek yapmayı öğrendi sanırım)
Yabancı dilin nankörlüğünden şikayet ederdik ya hep işte fırsat unutmamak adına online yabancı arkadaşlar edinerek yabancı dil yetkinliğimizi geliştirebiliriz.
Meditasyon, yoga, sağlıklı beslenme, sprituelizm gibi kavramlar da nelermiş belki inceleyebiliriz.
Beyin, psikoloji, Algı Yönetimi, Karar Bilimi gibi 21. yy da herkesin mutlaka bilmesi gerektiğini düşündüğümüz alanları inceleyebiliriz. not Uğur Batı ve Sinan Canan okuyup videolarını izlemenizi şiddetle öneririm.
Hani şu her yılbaşı yapmayı bir sonraki yıla ertelediğimiz hedefler listemizi tam da Nisan başlarına yeniden ele alabiliriz.Uzun zaman
önce bıraktığımız “mektup yazma” eyleminin yoğun keyfine yeniden ulaşabilir, evde olduğumuz şu günlerde pandemi bittikten sonra verilmek üzere içten mektuplar yazabiliriz.
Ressam olmadan, sadece çöp adam düzeyinde olan resim becerilerimizle çocuklarımıza yaptıkları resimlerde eşlik edebiliriz.
OYUN OYNAYABİLİRİZ! Bile isteye büyük harflerle yazdım. Her yaştan herkes ilgi alanına uygun olduğu taktirde oyun oynamaktan keyif alır. Oyun psikolojide genellikle çocuk ve ergenlerde kullanılan bir terapi yöntemidir. Online oyunlar yerine kutu oyunları ile ailece keyifli vakit geçirmenizi öneririm.
Tüm dünyada konuşulan gamification diye bir teknik var. Oyunlaştırma olarak biliniyor Türkiye’de. Oyunlaştırmayı inceleyerek kendi oyunlarınızı tasarlayabilirsiniz.
Günde en az bir konu ile ilgili bir kaç TED videosu izleyebilirsiniz. TEDx versiyonları da var elbette ama direk ted üzerinden izlemenizi öneririm.
Sosyal bir proje üretebilir, yemek artıklarını sokak hayvanları ile paylaşabilirsiniz.
Yukarıdaki benim önerilerime ek kendi listenizi hazırlayabilirsiniz.
Okuyananne Okuma önerisi:
*** Uğur Batı Deniz Bayramoğlu - Üzgün İnsandan Özgün İnsana
*** Uğur Batı - Kusursuz Kararlar Verebilmek ve İkna Sanatı
*** Francesc Miralles , Hector Garcia - İkigai
***Şermin Yaşar - ABARTMA TOZU (Çocuklarınız ile birlikte yüksek sesle keyifle okuyun diye)
***Sharon M. Draper - İçimdeki Müzik (Ortaokul öğrencilerinden itibaren her yaştan herkese)
***John Boyne - Mavi Pijamalı Çocuk (Ortaokul öğrencilerinden itibaren her yaştan herkese)
***Eleanor Coerr - Sadako, Kağıttan Bin Turna kuşu (İlköğretim 2 sınıftan itibaren her yaştan herkese)
Bugünlerin keyfini doyasıya yaşamak ve sağlıklı günlere uyanmak dileğiyle.