Dünya’da salgın, Türkiye’de salgın, İzmir’de salgın.
Korona Virüsü kimde, kime bulaştırır, kimde ne kadar etki yapar tam bilinmeyenli denklem.
İyi gibi görünen Korona Virüsü taşıyıcıları, kötü gibi görünen ve tedavi edilmeye çalışan Korona Virüsü hastaları.
İnsanlık tam bir kıyım, tam bir psikolojik bunalım, tam bir hapis hayatına girdi adeta.
Ölmemek için, ölümlere neden olmamak için de bunu yapmak da zorunda.
Dün 37 oldu ölen sayısı.
1539 da Korana Virüsüne yakalanan sayısı.
Ölen de artıyor, yakalanan da.
Öyle bir virüs ki bu ünlüsü de yakalanıyor, ünsüzü de.
Bana bulaşmaz diyenler olduğunu sanmıyorum.
Bana bulaşsa da bana bir şey yapamaz diyenlerin olduğunu da sanmıyorum.
Diyen varsa, kendi kaderiyle, çevresindeki sevdiği insanların kaderiyle oynuyor demektir.
Peki, ne yapacağız?
Korona Virüsünden korunmaya çalışacağız. Kendimizi koruduğumuz gibi sevdiklerimizi de korumaya çalışacağız.
Peki, ne yapacağız?
Ölümü, hem kendimiz, hem sevdiklerimiz için bu kadar yakın hissetmişken, bulaşmasın ama bulaşırsa, olmasın ama olursa, ölmesin ama ölürse diye son bir şey daha yapın.
Hazır evinizden oturuyorken, virüsü düşünürken, geçmiş yaşantınızı da düşünün.
Haksızlık yaptığınız, kalp kırdığınız insanlar varsa onlara telefonla ulaşmaya çalışın.
Helalleşin!
Helalleşin sözünü yazınca aklıma, yıllar önce erkek arkadaşımın anlattığı gerçek bir hikâye geldi.
Üniversite zamanında ortak arkadaş gurubu içinde bir erkek, bir kıza yakınlık hissetmiş.
Gurup kaynaştıkça o da kıza, daha çok sevgi hissi beslemeye başlamış.
Derken gün gelmiş, erkek kıza duygularını açmış, ‘Seviyorum seni’ demiş.
Ancak kızın verdiği cevapla yıkılmış.
Kız, erkek arkadaşı olduğunu, onu sevdiğini ve onun askerden gelmesiyle evleneceklerini söylemiş.
Hayal kırıklığı yaşayan erkek, uzun süredir arkadaş olduğu kızın erkek arkadaşı olduğunu hiç kimseye söylememesine, onunla yakın ilişki kurarak bu sevginin oluşmasına neden olup sonra da bu cevabı duymaya çok içerlenmiş.
Gözyaşları içinde derin bir ‘Ah’ çekmiş.
Kırılan kalbiyle, o guruptan ayrılmış ve hayatını yaşadığı acıyı unutmak üzere başka bir yöne çevirmiş.
Aradan yıllar ve yıllar geçmiş.
Kalbi kırılan erkek, evlenmiş, üç çocuk sahibi olmuş ve iyi bir işte de kariyer yapmış.
İşinin başındayken kendisini arayan bir kadının telefonuna çıkmış.
Arayan yıllar önce sevgilisini gizleyen ve kalbini kıran, ‘Seni seviyorum’ dediği kız.
Görüşmek istemesi üzerine bir fincan kahve içmek üzere buluşmuşlar.
Erkek, evliliğini, eşini, ailesini, işini ve mutluluğunu anlatmış.
Kız ise, askerden gelen o sevgilisinin kendisini yıllarca oyaladığını, sonrasında hiç evlenemediğini, doğru dürüst işlerde çalışamadığını gözyaşları içinde anlatmış.
Erkek, yıllar önce kendisini üzen kızın, yıllar sonra düştüğü hale de çok üzülmüş.
‘Beni üzdüğün o yıllarda ben senin için çok derinden ‘Ah’ diledim’ demiş.
Kız, bunu duyunca şok olup, ‘Ne diledin?’
Erkek, ‘İnşallah evlenemezsin’ dedim.
Kız, kızgın ama kırgın, kırgın ama üzgün halde duyduğu sözlere inanamamış, ‘Beni o kadar çok mu sevmiştin?’
Erkek, ‘Bunu yıllar sonra da olsa gerçekten öğrenmek ister misin?’ demiş.
Kızın ‘Evet’ demesi üzerine,
Erkek, “Ben evliyim, üç çocuğum var, ailem var, eşimi seviyorum ve mutluyum. Senin üzerindeki ‘Ah’ımı da yıllar sonra beni bulduğun için değil, benim kalbimi kırdığını düşünerek geldiğin için geri alıyorum” demiş.
Sonrası da ne mi olmuş.
Kız tıpkı erkeğin yıllar önce gittiği gibi, mutsuzluk ve umutsuzluk içinde, yıllar önce yaptığı hatayı düşünerek ayrılıp, gitmiş.
Aradan bir yıl geçmiş telefondan erkeği aramış:
‘Evleniyorum’ demiş.