HÖYÜKLER ÜZERİNDE YÜKSELEN ŞEHİR; İZMİR…

Hakan Dalay

 

Değerli Okurlar;

Neolitik dönemin başlangıç evrelerinde şekillenen, ilk nüveleri günümüzden yaklaşık olarak 9.000 yıl öncesine kadar târihlenebilen İzmir; dört bir yanındaki ‘höyük’lerde süren arkeolojik kazı çalışmaları sâyesinde, kendi kimliğine ve geçmişine dâir yeni gerçeklerle tanışmaya devâm ediyor…

Son olarak ‘Yeşilova Höyüğü’nde yürütülen ‘arkeobotanik’ araştırmalarda; bâzı kapların dip kısımlarında ‘üzüm çekirdeklerine’ rastlandı. Karbonlaşmış durumdaki üzüm ve üzüm sapı çekirdekleri, yapılan testlerin ardından rastgele yetişmiş bir meyve örneğinden ziyâde, bilinçli üzüm yetiştiriciliğinin İzmir’de en az 5.000 yıl önce başladığını kanıtladı.

    

Kent dokusunun yanı sıra, antik dönemlere dâir sosyo-ekonomik tespitlerin yapılmasına da olanak tanıyan araştırmalar; İzmir çevresindeki höyüklerde devâm etmekte… Bilmeyenler için tanımlamasını yapacak olursak; höyükler, eski yerleşim merkezlerinin üstünün zamanla toprakla örtülüp bir tepe hâline gelmesiyle oluşan ve birbirinin üstünde yer alan çok evreli yerleşim yerleridir. Kerpiç evlerin ve duvarlarının, zaman içerisinde yıkılmasıyla oluşan alanların üzerine, yeni inşaat yapabilmek için üzerlerinin toprak ve kumla doldurulmasıyla ve seviyenin yükseltilmesiyle oluşan sûnî tepeler olarak da tanımlayabiliriz.

Son derece derin bir geçmişe ve zengin doğal yapıya sâhip İzmir ve çevresindeki başlıca höyükler hakkında, kısaca bir bilgilendirmede bulunmak isterim… Fırsat bulanların rahatlıkla ziyâret edebileceği ve biraz da anlamlı gözlerle bakmasına bilenlerin ufkunu genişleteceği şüphe götürmez höyüklerimiz, sırası ile şunlardır:

Bayraklı Höyüğü (Smyrna)

Smyrna,  İzmir Bayraklı’daki höyük üzerinde yer alır. Antik dönemde, batısı ve güneyi denizle çevrili, küçük bir yarım adacıktır. Yüz ölçümü, yaklaşık yüz dönüm olan Bayraklı Höyüğü, bir düzlük üzerinde kurulu küçük bir tepeciktir. Smyrna Kenti, bu tepecik üzerinden ovaya doğru geniş bir alana yayılır. İzmir kentinin asıl doğuş noktası olarak zikredebileceğimiz Smyrna’da, ilk kazı çalışmaları; 1948-1951 yılları arasında, Ankara Üniversitesi adına ‘Prof. Dr. Ekrem Akurgal’ tarafından başlatılmış ve aralıklarla sürdürülmüştür. Bu arkeolojik kazıların sonucu, İzmir târihinin (şehirleşmiş hâlinin) MÖ 3.000 yıllarına kadar dayandığını göstermektedir. Bilindiği gibi Tunç devrine rastlayan bu çağda, Anadolu Yaylası’nda târihin önemli uygarlıklarından biri olan Truva Uygarlığı egemendir. Bayraklı ilk yerleşiminin de Truva uygarlığı ile yoğun iletişim ve etkiletişim içinde bulunduğu, kazılarda ortaya çıkan taş temeller üzerinde yükselen taş ve kerpiç ev duvarlarından anlaşılmaktadır.

MÖ 2.000 dolaylarında, eski İzmir yerleşiminde ortaya çıkan kültür ve uygarlık değişiminin, Truvalıların dostu ve müttefiki olan Hitit İmparatorluğu’nun etkisiyle oluştuğu, yine kazılarda ortaya çıkan birçok Hitit eserlerinden (Pitos, Idol ve Çömlekler) anlaşılmaktadır. Bu dönemde, tüm Ege'de beliren Hitit etkisi, Bayraklı kazılarında ve Kemalpaşa Karabel’de bulunan savaşçı kabartmasında, Manisa’da ana tanrıça Kibele’ye âit kayalara yapılmış rölyeflerde, açıkça izlenmektedir. Efes Antik Kenti’nde ortaya çıkan ana tanrıça Artemis’in de Hitit ana tanrıçası Kibele ile birleşerek tasvir edildiği belirtilmektedir.

Yamanlar’ın Bornova eteklerine inen eğiminde bulunan, 30-40 dolayındaki Tümülüs, bir bakıma eski İzmir’in mezarlık kalıntılarıdır. Bayraklı’nın üst kesimindeki 205 metre yüksekliğindeki burun üzerinde, Tantalos’un mezarı olarak bilinen yapı bulunmaktadır. 29-60m çap ve 27-60m yüksekliğindeki bu yapının da MÖ 7. yüzyıla târihlendiği belirlenmiştir.

Bugünkü Turan’nın üst tarafında ve 365m yüksekliğindeki tepenin üzerinde, uzunlamasına bir duvarla ikiye ayrılan dörtgen şekilli Akropol bulunmaktadır. İçinde evler bulunmadığından, buranın savunma amacıyla yapıldığı düşünülmektedir. Bu akropolün güneydoğusunda ve alt tarafında Tantalos’un mezarının doğusunda, Dor istilâsı nedeniyle Ege sâhillerine geçen ve birçok yerleşim yeri kuran Aiol ile Ionlarin egemenliğine geçtiği ve Herodotos’un saydığı 12 Ion yerleşimi içinde Smyrna’nın da bulunmasından anlaşılmaktadır.

Bakla Tepe Höyüğü

Menderes ilçesi yakınlarındaki Bulgurca köyünün kuzeyinde yer alan 70 metre yüksekliğinde bir höyüktür.  Bu höyük üzerinde bakla ekimi yapıldığı için halk arasında Bakla Tepe olarak bilinir. Bulgurca Çayı’nın doğusunda yer alan bu tepenin altındaki kalıntıların, Bulgurca Köyü’ne kadar uzandığı düşünülüyor. Höyükte, 1995 ile 1998 yılları arasında yapılan arkeolojik kazılar, yerleşimin geniş bir alana yayıldığını göstermiştir. Bu arkeolojik çalışmalara rağmen önlenemeyen kaçak kazılar, I. Dünyâ Savaşı sırasında, top çukuru olarak kullanılması ve köy temelleri, Bakla Tepe’nin doğal yapısının bozulmasına yol açtı. Tüm bu olumsuzluklara rağmen arkeolojik kazılar, bölgedeki yerleşimin, târihin çok eski devirlerine kadar uzandığını gösterdi. Denize yakın olması, verimli toprakları ve ticâret yolları üzerinde bulunması nedeniyle bölgede yaşayanların refah düzeyinin de yüksek olduğu düşünülüyor.

Ulucak Höyüğü

Ulucak Höyüğü, İzmir-Ankara yolu üzerinde, Kemalpaşa İlçesi yakınlarındadır. Bölgede, uzun yıllardan beri arkeolojik kazı çalışmaları devâm ediyor.  Kazılar, 2009 yılından beri Trakya Üniversitesi Arkeoloji Bilim Dalı öğretim üyelerinden Özlem Çevik başkanlığındaki bir ekip tarafından sürdürülüyor.

Ulucak Höyüğü’ndeki değerlendirmeler, buradaki ilk yaşamın, Neolitik Çağ’da başladığını gösteriyor. Bu dönem, dağınık ve bireysel yaşamdan birleşik yaşama geçişin yaşandığı; ilk köylerin kurulduğu ve hayvanların evcilleştirilmeye başladığı zamanlardır. Köylerde yaşayanlar çiftçilikle uğraşırlar ve evcil hayvanlardan da faydalanarak, yaşamlarını sürdürürlerdi. Kemalpaşa Ovası’nın bereketli toprakları ve Nif Çayı’ndan sağlanan bol miktarda su, bereketli tarım yapılmasına olanak vermekteydi. Özellikle arpa ve buğday ekimi yapıldığını ve evcilleştirilen hayvanlardan elde edilen süt ve diğer ürünlerin de günlük besinsel gıdalar arasında yer almaya başladığını görmekteyiz. Köy yerleşimlerindeki evler, taş temelli ve kerpiç duvarlıdır. Evler, genellikle tek oda olmakla birlikte; az miktardaki ev birden fazla bölmelidir. Bazı evlerin önünde, küçük birer avlu da yer alır. Evlerin yoğun olduğu yerlerde yapılan kazılarda, birçok çanak çömlek, ilkel fırınlar, ocaklar gibi günlük yaşantı sırasında gerekli olan âletler, ufak heykelcikler ile kadın süs malzemeleri de bulundu. Kazıların devâm ettiği Ulucak Höyüğü’ndeki araştırmalar tamamlandığında, Batı Anadolu’daki günlük yaşamın nasıl olduğu hakkında bilgi sâhibi olmamızı kolaylaştıracaktır.

Yeşilova Höyüğü

2003 yılında, İzmir’in Bornova İlçesi Karacaoğlan Mahâllesi’ndeki Manda Çayı içerisinden, park ve bahçeler için toprak alınması sırasında, İzmir’in ilk yerleşimlerine âit arkeolojik bulgulara rastlandı. Bu keşiften sonra, İzmir Arkeoloji Müzesi ile Ege Üniversitesi Arkeoloji Anabilim Dalı ortak çalışmasıyla kazılara 2005 yılında başlandı. 2008 yılından îtibâren Ege Üniversitesi öğretim üyelerinden Zafer Derin başkanlığındaki bir ekip tarafından da devâm ettiriliyor.

Yeşilova Höyüğü’nün ilk yerleşiminin, Neolitik Çağ’a (Cilâlı Taş Devri) kadar uzadığı biliniyor. Günümüzde, yerleşimin olduğu bölge, alüvyonlu bir tepeciğin altındadır.  Yerleşimin 70 bin metrekarelik bir alana yayıldığı ve Anadolu’nun en büyük yerleşimlerinden birisi olduğu düşünülüyor.  İzmir ve Bornova’ya ilk yerleşimler, günümüzden 8.000- 9.000 yıl öncesine kadar uzanır. Gelenlerin, Yeşilova Höyüğü’nün bulunduğu alanda yaşamaya devâm ettikleri anlaşılmaktadır. Son dönemde, Radyo-Karbonla yapılan incelemeler; bu sürenin 6.500 yıldan az olamayacağını göstermekte…

Kazı çalışmaları sırasında, Neolitik dönemden kalan bir binâya ulaşıldı. Bu binâya âit ocak olarak kullanıldığı düşünülen bir bölüm ile bahçesinde bir kuyu kalıntısı görüldü. Nekropol alanı olduğu düşünülen bir bölgede, kiremitten yapılmış çocuk gömülerinden oluşan beş adet  mezar ile Geç Roma Dönemi’ne âit  erişkin mezarları ortaya çıkarıldı. Bunlar hâricinde; ev, depo veyâ işlik olarak kullanılan değişik yapılara da rastlandı. Tüm kazı alanında ele geçen keramiklerin rengi; kırmızı, kırmızımsı sarı veyâ kızıl kahveden oluşuyordu. Bunlar arasında çanaklar, değişik yapıda çömlekler ve kâseler vardı. Keramik dışında bulunan çeşitli boy ve değişik yapıdaki baltalar,  mühürler, çakmaktaşları, kazıyıcı ve kesiciler, ok ve mızrak uçları, havanlar, ezgi taşları ve öğütme taşlarına ulaşıldı. Bu çalışmalar sırasında bulunan 600 kadar arkeolojik değeri olan bulgu, kazı ekibi tarafından İzmir Arkeoloji Müzesi’ne teslim edildi.

Diğer Höyükler

Bornova Ovası’nın verimli topraklara sâhip olması, târihin ilk zamanlarından beri yerleşim alanı olarak ilgi görmesine neden oldu. İzmir Bornova’da, Yeşilova Höyüğü’nden başka iki adet daha höyük saptandı. Yassıtepe Höyüğü, Forum Bornova’nın karşısındaki binâların arasında bulunuyor. Bornova Anadolu Lisesi’nin bahçesinde bulunan İpekli Kuyu Höyüğü’ndeki yüzey araştırmalarının ise tamamlandığı ve kısa bir süre sonra kazıların başlayacağı düşünülüyor.

Esen kalın…

Sefa Yapıcıoğlu