“En doğru yol bildiğin yol” felsefesini o kadar benimseriz ki içimizde en iyi tanıdığımızı düşündüğümüz kişiler olur etrafımızda… Hande Yener’in şarkısında dediği gibi “ Birini yeniden tanıyıp alışıp sevmeye değmez, dön bana” diyerek hissederiz bazı şeyleri… Yeni birini tanıyacak mecal bulamayız bazen. Bazen de çok iyi tanıdığımızı düşündüğümüz kişinin bilmediğimiz bir özelliği kaynar suları devirir tepemizden. Kabullenme noktasında sıkıntı yaşarız, çünkü o değildir ki tanıdığımız…
Sahi en çok kimi tanırız biz? En çok aidiyet barındıran özellik en iyi tanımak mıdır? En çok tanıdığımızı mı en çok severiz? Bu soruları enine boyuna düşünmenizi istiyorum. Herkes kendi cevabını bulsun. Cevabını bulmak zorunda da değilsiniz. Kafanızı karıştıracak, şüphe tohumları ekecek sorular, cevaplardan daha kıymetlidir benim için. En kıymetli sorularınızı bulun. Hayatınızı değiştiren kararları hangi sorular doğurdu düşünün.
Ve gelelim bugünkü en kıymetli soruya en çok kimi tanırız biz? Her gün hangi saatin kaçıncı dakikasında uyuduğunu bildiğiniz sevgilinizi mi? Hangi kararları kendi düşünerek hangi kararları başkasından aldığı fikirlerle uygulamaya koyacağını bildiğiniz en yakın arkadaşınızı mı? Her gün kendinizin uyuttuğunuz çocuğunuzu mu? En çok kimi tanıyorsunuz. Cevaplarınız, eşim, sevgilim, iş arkadaşım, en yakın arkadaşım, patronumdan herhangi biriyse çok yazık. Ruhunuzun giysisi olan bedeninizle birlikte değil misiniz en çok?
Önceden sahip olduğunuz halde zamanla kaybettiğiniz özellikleriniz üzerine kafa yordunuz mu hiç? Belki zaman içerisinde herkesin özünde saflık ve masumiyet olduğunu unutmuşuzdur. Belki koşullar bir sorunun üstesinden gelmek için bir değil bin yol olduğunu unutturacak at gözlüklerini taktırır biz farkında olmadan, ilahi düzenin evrenin bir saat gibi çalışmasını sağladığı gerçeğini göz ardı edip durmadan koşmuşuzdur kimbilir. Düşünün bu sorunun cevabını bizden iyi kim bilebilir? Zamanla kaybettiğimiz özelliklerin yerine inançlar koymuş ve bu inançların da özellikleri kaybettiğimizi farketmememize sebep olmuş olabilir mi?
En zayıf yönlerini, en güçlü yönlerini senden daha iyi bilebilir mi hiç kimse? Güçlü özelliklerini en son ne zaman fırsata çevirdin? Ya zayıf yönlerini? Zayıf yönlerin fırsata çevrilemeyeceği gibi bir düşünce mi besliyorsun yoksa zihninde? Evetse sorunun cevabı uyan. Vakti gelmiş artık. Neler seni çok mutlu eder, neler öfkendirir? Öfkenin temelinde korku olduğu gerçeğini bilerek hangi korkunu yendin de o konuda öfkelenmeyi bıraktın? “İlim kendin bilmektir” dememiş mi Yunus Emre. Kişisel gelişiminin önündeki engellerin farkında mısın? O engeli aşmak için neyi göze aldın peki? Çevrendeki insanlar gelişimine ne kadar katkı sağlıyor farkında mısın? Başkasını çok kolay affederken kendimizi affetme noktasında neden ayak sürüyerek yürüyoruz?
Uyan arkadaşım, hayatının direksiyonunda kim varsa indir onu oradan. İlla direksiyonda oturmak isteyen varsa bırakın gitsin. Yan koltuğa geçip dizinle muhteşem yolculuğa çıkmaya hazır olanlar bilin ki bu hayata bir kere geldiğimizin ve herkesin hayat direksiyonunda kendisinin olması gerektiğini bilen ya da fark eden kişiler…
Affet arkadaşım, en çok kendini affet, en çok kendini sev, en çok kendini tanı. Kendini affetmeyen başkasını gerçekten affedemez çünkü, kendini sevmeyen başkasını gerçekten sevemez çünkü ve kendini tanımayan başkasını gerçekten tanıyamaz çünkü…
Kendini tanımak bir yolculuktur. Bir günde varamazsın o yolun sonuna ama sona gelinen her şey ilk adıma başlar… Başlamak için mükemmel olmak zorunda değilsin ama mükemmel olmak için bir yerden başlamak zorundasın. Bir yazının daha sonuna geldik bir sonraki yazımda görüşmek üzere sevgili okurlarım, sevgiyle kalın…
Sibel Çetin