Dağların arkası kadar belirsizdi gülüşün.
Sahici zamanlar ve sahici ilişkiler içindeydi bakışın.
Bir seher tadında inince gönlüne.
Bağrıyanık ozanların türküleri.
Avazın çıktığı kadar bağırıp aşkı çağırırdın.
Bu kentin sokakları ne zaman kararsa.
Birden dolunaya dönüşürdü ay beyazı, ince belli bedenin.
Çukurova kadar verimli gerdanının kıvrımları.
Hintli rakkase gibi dönerdi.
Ben sevdayı çağırırdım.
İki büklüm olurdu aşkın derdinde belin.
Ne yapsan bütün kapılar en korktuğuna çıkardı.
Herkesin en kalabalık olduğu anda ıssızdın.
En cesur şarkılarını söylerdin özgürlüğün.
Ansızın bastırınca umulmadık duygular.
Çıkardın kimsesizliğini yok etmek için en sarp yolculuklara.
Kendinle, kimsesizliğinle.
Umulmadık sözcüklerin muhatabı.
Umulmadık dokunuşlardan yaralanan bilincin.
Sorma gereği bile duymadan saplanan.
Yüreği paramparça eden.
Kahpe cümlelerin izleri.
Tarifi imkânsız çakallıklar.
Neyle ıslah olunacağını düşündüğün.
Bataklık öpmeler, sarılışlar.
Geçti diye sevindiğin bir afetin artakalanları.
Issızlığa çalınan ıslıklar.
Issız insan.
Üşüyen duygular…
Av.Yusuf AKIN/ 30.03.2022/İzmir