Tarih boyunca, ele geçirilmek adına birçok savaşlara ev sahipliği yapmış ve pek çok farklı topluluğun yaşadığı bir yer olan Anadolu toprakları, günümüzde İstanbul Boğazı ile Avrupa'dan ayrılan Asya Kıtası üzerinde kalan topraklar olarak tanımlanır. Geçmişten beri birçok farlı isimle de anılan Anadolu yarımadasının isminin nereden geldiğine dair de birçok efsane bulunmakta.
Bu efsanelerden bir olan ‘Kırmızı Ebe' efsanesine göre Anadolu isminin, Taşlıca'daki Ayran Taşı ve Kırmızı Ebe'den geldiği söyleniyor. Anadolu Selçuklu Devleti hükümdarı olan Alaeddin Keykubat, Başköy Rum Kalesi'ni fethetmek için yolda, günümüzde Ankara Kızılcahamam sınırları içerisinde bulunan Taşlıca köyüne uğruyor. Yıllar öncesinden gelip yerleşmiş olan kadın erenlerden Kırmızı Ebe ve de oğlu Oruç Gazi'nin yaşadığı köye gelen Alaeddin Keykubat ve askerleri, Kırmızı Ebe tarafından karşılanıyor.
Burada Kırmızı Ebe, yayıkta yeni olarak hazırlamış olduğu ayranı askerle ikram etmek için orada bulunan taş oluğa döküyor. Bütün askerler hem ayranını içmesine rağmen taş oluktaki ayran bitmiyor. Askerler teker teker ayran içip ve de kaplarını doldururlarken Kırmızı Ebe ve askerler arasında “'Doldurun Gazilerim', ‘Doldur Ana', ‘Doldurun yavrularım', ‘Ana, dolu'” diyaloğu yaşanıyor. Diyaloğun ardından Rum diyarı olarak adlandırılan bölgeler, zamanla hikayenin yayılmasıyla ‘Anadolu' olarak adlandırılıyor.
“BU TOPRAKLARA ANADOLU VERİLMESİ BUNDAN KAYNAKLANIYOR”
Taşlıca köyü sakinlerinden Ali İhsan Gökmen, Kırmızı Ebe ve Anadolu hikayesini anlatarak, “Ayran taşının kısaca hikayesi Kırmızı Ebe'yle bağlantılıdır. Alaeddin Keykubat döneminde 1220-1237 yılları arasında vuku bulan bir hadise bu. Alaeddin Keykubat fetihten bu buraya gelirken burada mola veriyor bugünkü gibi bir sıcakta. Bu sırada Kırmızı Ebe elinde bir bakraç ayranla geliyor ve bu gördüğümüz ayran taşına bir bakraç ayranı boşaltıyor. Bunu gören askerler ayran taşının yanına gelip susuzluklarını gideriyor. Fakat bu sırda da ayran bitmiyor. Önce doldur ana diye nida eden askerler daha sonra ayranın bitmediğini görünce ‘ana dolu' diyorlar. Bu topraklara Anadolu verilmesi bundan kaynaklanıyor. Bunu gören Alaeddin Keykubat Kırmızı Ebe'ye ‘benden ne dilersin' diye soruyor. Kırmızı Ebe'de ‘sırtımdaki yavrumun iyi bir eğitim almasını ve bu bölgeden vergi alınmamasını istiyor. Alaeddin Keykubad bu dileğe karşılık bu bölgedeki toprakları Kırmızı Ebe'ye vakıf ediyor” şeklinde konuştu.
“KIRMIZI EBE TÜRK TÖRESİNİ VE GELENEĞİNİ YAŞATAN BİR FİGÜRDÜR”
Türk Kadınları Kültür Derneği üyesi Yazar Elçin Ödemiş, ise Kırmızı Ebe'nin Türk kadının simgesi olduğunu belirterek, “Kırmızı Ebe Türk töresini ve geleneğini yaşatan bir figürdür. Anadolu'ya adını veren diye geçer aslında birçok yerde de vardır Kırmızı Ebe hikayesi. Ama asıl Türkiye'de gündem olan ve Türkiye'de yer eden hikaye Kızılcahamam'dadır. Kırmızı Ebe'nin Alaeddin Keykubad döneminde yaşadığı söyleniyor ve büyük ihtimalle de öyledir. Çünkü vakfiyeler döneminde Oruç Gazi'ye ait bir vakfiye olduğunu ve bunun Alaeddin Keykubad dönemine ait olduğu geçiyor kayıtlarda” açıklamasında bulundu.
“KIRMIZI EBE BACİYAN-İ RUM'DUR”
Kırmızı Ebe'nin, Alaeddin Keykubad döneminde Anadolu'ya isminin nasıl verildiğiyle ilgili bir menkıbeyle özdeşleştiğini ve bir Baciyan-i Rum olduğunu aktaran Ödemiş, “Baciyan'i Rum dünyanın ilk kadın teşkilatı ve Ahi Evran'ın eşi Fatma Bacı tarafından kurulmuştur. Daha doğrusu Ahi Evran ile birlikte kurulmuş bir teşkilatın Ankara Kızılcahamam Taşlıca Köyü'ndeki başı diyebiliriz Kırmızı Ebe'ye. Bu teşkilat savaş döneminde mesela Orhan Gazi'nin at börkünü Baciyan-i Rumlar yapmıştır. Kırmızı Ebe de burada kilim, hasat, aklınıza gelebilecek deri ve yün işlemleri, yaşlı bakımı, çeyiz düzme gibi şeyleri bu teşkilat yapıyor. Ayrıca savaş döneminde de erlerin giysilerini hazırladıkları gibi yeri geldiğinde de savaşıyorlar. Bunu kayseri önündeki Moğol döneminde kadın erlerin olduğunu, 30 bine yakın bir süvari kadın birliği olduğunu biliyoruz. Bu yüzden Kırmızı Ebe'nin bu anlamda da bir varlığı söz konusu” ifadelerine yer verdi.
“KIRMIZI EBE ALAEDDİN KEYKUBAD'IN TAHT MÜCADELESİ DÖNEMİNDE YAŞAMIŞ”
Ödemiş, Alaeddin Keykubad'ın, İzzeddin Keykavus ile taht mücadelesinde Ankara'da 2 sene kaldığını belirterek, “Kırmızı Ebe'nin Alaeddin Keykubad ile olan karşılaşması muhtemelen bu dönemde olmuştur. Elbette ki menkıbelere daha sonradan eklemeler olmuştur. Hep öyledir Dede Korkut hikayesi gibidir onlarda eklemeler gelmiştir. Büyük İhtimal Alaeddin Keykubad'ı tarafını tutanlardan birisiydi ve Alaeddin Keykubad da çiftliği bunlara bağışlamış oldu. Sadece mistik boyutunu geçecek ve gerçekçi bakacak olursak Oruç Gazi'ye Alaeddin Keykubad tarafından kendi taraflarını tuttukları için buralar çiftlik olarak verilmiştir ve Taşlıca köyünü Oruç Gazi ve annesi Kırmızı Ebe kurmuştur” şeklinde konuştu.
“KIRMIZI EBE İLE ‘TÜRK KADINI MİSAFİRPERVERDİR' BUNU ANLIYORUZ”
Kırmızı Ebe'ni Türk kadınını sembolize ettiğini de sözlerine ekleyen Ödemiş, “Kırmzı Ebe Türk kadının geride durmadığını, ileride durduğunu, kaç-göç yapmadığını, Anadolu'da kaç-göç olmadığını bize bire bir iletişim içerisinde olduğunu, halkın içerisinde olduğunu ve sosyal dünyanın içerisinde olduğunu gösterdiğini de görüyoruz. Kırmızı Ebe ile ‘Türk kadını misafirperverdir' bunu anlıyoruz. Bunu da bütün orduya ayran vermesinde anlıyoruz. Ayran hikayesi de burada bereketi temsil ediyor ve Türk İslam Kültürüne bereketin önemini anlattığı gibi okumanın ve duanın önemini anlıyoruz. Örneğin Türk kadını bir şey yaparken ‘Fatma Ana'nın eli değsin derler. Kımızı Ebe'de aynen bu şekilde ayranı çalmıştır. Sadece kendisi yoktur orada muhtemelen 40 kadın vardır yani diğer bacılar da vardır. Bunlar da askerlere ayran vermiştir” değerlendirmesinde bulundu.