İlkokula 5.sınıfa kadar okuyan herkes gitmiştir, benim gibi.
Bizim zamanımızda daha doğrusu yakın zamana kadar da sonrasında 3 yıl ortaokul vardı.
Bugünkü gibi, 4 artı 4 sistemi yoktu.
Ama o yıllarda da, tıpkı bu yıllarda olduğu gibi okuldan mezun olan öğrenciler için özel bir akşam düzenlenirdi.
Öğrenciler o akşama oyunlar, türküler, tiyatrolar, şiirler vs. hazırlanarak katkı koyarlardı.
Öğrencilerin velileri de öğretmenlerin ve öğrencilerin bu seyri bol gösterisini, heyecanı daha bol akşamını kaçırmazlardı.
İlkokul sonu dönemde hem tiyatro oyununda, hem de okul korosunda görev almıştım.
Hem oyunculuk kabiliyetim hissedilmiş, hem de söylemesi ayıptır, bugün ki sesimden farklı bir güzel sesim varmış.
Çocukluk sesi işte!
Yıl sonu yaklaştıkça her iki çalışma içinde tekrarlar daha çok olmuştu ve o neşeli geceye çalışmalarımızla hazırdık.
Tiyatro sahnesi için köylü kıyafeti gerekiyordu ki, biz zaten köylüydük, kıyafetimiz okul zamanı hariç öyleydi.
Sorun olmamıştı.
Ama koroyu çalıştıran öğretmenimiz pantolon, gömlek ve papyon istemiş ve herkese de bu kıyafetleri diktirmesini söylemişti.
Hatta diktirdiği yere, diktirilmesini de özellikle söylemişti.
Rahmetli babamı kaybettiğimin ikinci yılıydı.
Babamla biraz daha iyiydik ama babasız kalınca ekonomik olarak daha da kötü hallere büründük.
Okuma yazması olmayan rahmetli anama kıyafeti söylediğimde paranın olmadığını söyledi.
Hayatımda ilk defa paranın olmadığına gerçekten o zaman üzülmüştüm.
Normalde de zaten hep yoktu, yok olduğunu bildiğimiz için de bizde de pek olmasını gerektirecek istekler olmazdı.
Üzülmemek için istememeyi öğrenmiştik.
Ama koroda, hem de tek başıma solist olarak şarkılar söyleyecek olmam ve para olmadığı için de kıyafet alamayacak olmam bayağı üzmüştü.
Koroyu çalıştıran öğretmenimiz o gün korodan bir tek benim para getirmediğimi söyledi.
Ben de ‘Param yok’ demiştim.
Benim üzüldüğüm kadar o kızmıştı sanırım.
Koroda o kadar çalışıp, o kadar solist olarak yer alıp, sonra böylesine bir sonla karşılaşmak, benim üzülmem kadar onu da kızdırmıştı sanırım.
‘Korodan değilsin. Çalışmayı terk et. Sınıfına git’ dedi.
Koro çalışmaları için ders saatinde sınıf öğretmenimizden izin alıp, başka bir sınıfta çalışıyorduk.
Kendi sınıfıma gittim ve sınıfa girip, sessizce sırama oturdum.
Sınıf öğretmenimiz, ‘Ne oldu Ali niye geldin. Koro çalışması bitti mi?’ dedi.
O kadar üzgündüm ki, param olmadığını bir de sınıf arkadaşlarıma söylemek zorunda kalmam daha da kötü hale getirdi.
Üzüntümü anlayan sınıf öğretmenim ısrarla tekrar sorunca ayağa kalktım, ‘Para olmadığı için, koro kıyafeti alamadığım için öğretmenimiz beni korodan attı” dedim.
Bir kez daha ‘Babamın’ yokluğunu, ‘Paranın’ yokluğunu iliklerime kadar hissederek.
Bu sözlerim üzerine hiçbir şey demeyen sınıf öğretmenimiz, bir öfkeyle sınıftan çıktı ve gitti.
Ben yerime oturdum ama arkadaşlarımın bana ‘babası yok’, ‘parası yok’ diye baktıklarını düşündüğüm için hiç birisiyle göz göze gelmemek için gözümü sıranın üstünden kaldırmadım.
Sınıf öğretmenim, biraz sonra sınıfa tekrar geldi, ‘Ali hemen koro çalışmasına katılıyorsun. Öğretmenin seni bekliyor’ dedi.
Ne olduğunu anlamadım ama sınıf öğretmenimizin sözünü dinleyip, kovulduğum koronun çalışmalarına tekrar katıldım.
Okulun son günü, son akşamı geldi, sahne açıldı, oyunlar oynandı, şarkılar söylendi.
Çok keyifli bir okul sonu, çok keyifli bir okul akşamı olmuştu benim için de, ailem için de, beni tanıyan herkes için de.
Sonradan öğrendim, koro kıyafetimin parasını sınıf öğretmenimiz üstlenmiş ve beni korodan kovan öğretmenimizden koroya geri almasını istemişti.
Benim her anlamda öğretmenim ‘O’ oldu.
Yıllar ve yıllar sonra ‘O’ öğretmenimi buldum.
O günkü sevgimle, bugünkü saygımla ona tekrar tekrar teşekkür ettim.
Yazdığım 4 romanı verdiğimde ise onun gözlerinde benimkinden daha büyük bir teşekkür hissettim.
İyi ki varsın öğretmenim!