Bugün ki yazımı, dostluk üzerine yazmaya karar verdim.
Ama öyle kafamdan bir dolu dostluk kelimeleri veya cümleleri geçtiği için değil.
Bir dosta ihtiyacım olduğu için hele hiç değil.
Gerçek bir dosta sahip olduğum için.
Bazen insan hayattan yorulur, bazen de hayat insana yorucu gelir.
Nefes almak istersiniz, birisi kafanızı dağıtsın, içini açsın, ruhunuzu genişletsin, düşüncenizi derinleştirsin istersiniz.
İşte o birisi, bir kişi yoksa hayatınızda, haliniz içler acısı duruma dönüşebilir.
Takılır kalırsınız tıkandığınız yerde, tökezler durursunuz düştüğünüz yerden kalkarken.
Sonra olmadık kötü alışkanlıklar da, olmadık hareketlerde, olmadık psikolojik sorunlarda, olmadık yeni sorunların içinde bulursunuz kendinizi.
Doktor artık tek çareniz olur, o da olursa!
Oysa gerçek dostunuz, sizi bırakmaz, elinizi tutar, kafanızın dağılmasına izin vermez, kızgınlığınızı, kırgınlığınızı anlar, sıkıntınızı dinler ama sıkılmayacağınız bir dünyaya denizin içinde yüzme bilmeyen çocuğun can simidine tutunması gibi çeker.
Rahatlarsınız.
Önceleri tıkandığınız düşündüğünüzü bırakmanızı sağlar, sonra başka şeyler düşünmeye yönlendirir sizi.
Tıpkı bir psikolog gibi.
Sizi tanıdığı için, en iyi bilen olduğu için, kafanızdaki kilitli kapının anahtarı da ondadır zaten.
İşte bu dostu, bu kapılı ve anahtarı hayatınızdan hiç eksik etmeyin.
Onu kaybetmeyin.
Onu kaybettiğinizde, bütün her şeyle tek başınıza baş etmek zorunda kalacağınızı, ilaçlara başvurmak zorunda kalacağınızı bilin.
Onlar en doğal ilaçtırlar.
En iyi sakinleştiricidirler.
En iyi dinleyicidirler.
En güvendiğiniz limanlardır.
Şimdi ben bu yazıyı yazdıktan sonra, o limanıma doğru gideceğim.
Bir kahve veya çay içerek, ona kendimi teslim edeceğim.
Onun yönlendirdiği başka dünyalarda gezineceğim.
Görünürde çay içeceğim, kahve içeceğim.
Belki de boş boş konuşacak ve dinleyeceğim.
Ama sonuçta dostum sayesinde hayatın rengini, güzelliğini, ışığını göreceğim.
İyi Ki Varsın Yusuf Akın!