İzmir Barosu 28 Temmuz 2017 günü yaptığı basın açıklaması ile Milli Eğitim Bakanlığı tarafından açıklanan 2017/2018 Eğitim Öğretim Dönemi Müfredatı ve müftülüklere nikâh kıyma yetkisi veren Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Tasarısı hakkında görüşlerini kamuoyu ile paylaştı.
Basın Açıklamasında konuşan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan, müftülüklere nikah kıyma yetkisi verilmesini Cumhuriyet devrimlerini ortadan kaldıran bir düzenleme olacağını ve çok hukukluluk sistemine geçiş anlamını taşıyacağını ifade ederek, bu uygulamanın ardından hukuki anlamda kapitülasyonların geleceğini söyledi. “Müftülüklere nikah kıyma yetkisi verilmesiyle gelecekte yabancı ülke vatandaşlarını Türk mahkemeleri yargılayamaz hale gelecek. Konsolosluk mahkemeleri kurulacak, çok hukukluluğun önü açılacaktır” diyen Özcan sözlerine, “Lozan Barış Antlaşmasıyla özgür ve bağımsız bir ülke olmuştuk, ama şimdi bizim kendi meclisimiz çıkaracağı yasayla bunu ortadan kaldırmak istemektedir. Bizim, bir hukuk kurumu olarak, yurdunu seven Atatürkçüler olarak siyasi iktidara ve Mecliste grubu bulunan siyasi partilere doğru yolu gösterme görevimiz vardır” şeklinde devam etti.
Basın açıklamasına katılan İzmir Kadın Kuruluşları Birliği Başkanı Tülin Eraslan ise getirilmek istenen değişikliğin laiklik ilkesini çiğnemek anlamına geldiğini ifade ederek düzenlemenin çocuk hakları ihlallerine yol açacağını ifade etti. “Vatandaşların din ve vicdan özgürlüğü çerçevesinde nikah işleminden sonra dinsel tören yapmalarına veya törensel dini nikah kıymalarına zaten engel bulunmamaktadır” diyen Eraslan, yasanın toplumsal barışı da bozacağını söyledi.
Açıklamada hazır bulunan İzmir Barosu Genel Sekreteri Av. İlke Erol, İzmir Barosu Saymanı ve Atatürk Araştırma Merkezi Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Muammer Erçoban ile Kadın Hakları Merkezi Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Seyide Uludağ da yasa tasarısına ilişkin görüşlerini paylaştılar.
İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan tarafından okunan açıklamanın tam metni şöyle:
Basına ve Kamuoyuna;
Siyasal iktidarın, Türkiye Cumhuriyetinin Anayasal niteliklerini görmezden gelmeye yönelik son dönem uygulamaları kamuoyunda ciddi endişe yaratmaktadır;
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından açıklanan 2017/2018 eğitim öğretim müfredatı ile Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Tasarısı hedeflenen toplumsal dönüşümü açıkça gözler önüne sermektedir.
Söz konusu kanun tasarısı, müftülüklere nikâh kıyma yetkisi vermekte ayrıca sağlık personelinin takibi dışında doğan çocukların nüfus müdürlüklerine doğum bildirimlerinin sözlü beyanla yapılma imkanı getirmektedir. Özellikle kız çocuklarının küçük yaşta evlendirmelerinin önünü açacak, çocuklara yönelik cinsel suçlarda cezasızlığa neden olacak, “imam nikahlı eş” olarak kadınların Türk Medeni Kanunu başta olmak üzere temel hak ve özgürlüklerinden yoksun bırakacak bu öneri daha önce de ülke gündeme gelmiş ancak yoğun tepkiler nedeniyle geri çekilmişti.
Anayasamızın 174/4. maddesiyle koruma altına alınmış olan, “Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyeti’nin lâiklik niteliğini koruma amacını güden” İnkılap Kanunları arasında “Türk Kanunu Medenisiyle kabul edilen, evlenme akdinin evlendirme memuru önünde yapılacağına dair medenî nikâh esası” sayılmaktadır. Şu halde; dini nikâhı resmileştiren düzenleme Anayasanın özüne aykırıdır.
Anayasaya aykırılığı iddia edilemeyen bu hüküm, müftülere evlilik yetkisi ile delinmek istenmektedir. Bu düzenleme, hangi din ve inanca sahip olursa olsun Anayasamızın en önemli kuralı olan yurttaşların eşitliği, laik ve tek hukukun herkese uygulanacağı ilkelerinden de vazgeçmek anlamına gelmektedir.
Bu tarihsel birikimin kaynağını da Lozan Antlaşması tayin etmektedir. Türkiye’nin laik medeni kanun uygulaması ve herkese aynı hukuk kurallarının uygulanacağının teminatı Türkiye Cumhuriyeti tarafından güvence altına alınmıştır. Bu nedenle, ülkemizde azınlıkların veya farklı mezheplerin dini yetkililerine de evlendirme memurluğu yetkisi verilmesi toplumsal bölünmelere dair yeni tartışmalara neden olacaktır.
2017/2018 eğitim öğretim döneminde uygulanması hedeflenen müfredatla ilgili olarak Milli Eğitim Bakanlığı 2017 yılının Şubat ayında, yeni bir müfredatın uygulanacağını ilan etmiş, kurumsal önerilerin 6 Şubat’a, bireysel önerilerin de 10 Şubat 2016 tarihine kadar iletilmesi için süre vermiştir. Söz konusu müfredat değişikliği ile ilgili olarak Baromuzun Çocuk Hakları Merkezi, Atatürk Araştırma Merkezi ve Yasa Komisyonu bir çalışma grubu oluşturarak inceleme ve değerlendirmelerini rapor haline getirmiş ve bu rapor Milli Eğitim Bakanlığına, TBMM Başkanlığına, TBMM’de temsilcisi bulunan siyasi parti başkanlıklarına gönderilerek önerilerimizin dikkate alınması istenmiş, söz konusu rapor aynı zamanda yapılan basın açıklaması ile kamuoyunun bilgisine sunulmuştur.
2 Şubat 2017 tarihli raporumuzda;
Yeni müfredatın temelinde, laik-bilimsel eğitim anlayışından ziyade, iktidarın siyasal-ideolojik hedeflerine uygun olarak biçimlendirilmek istendiği, Mustafa Kemal Atatürk’e ve Cumhuriyetin temel niteliklerine yapılan vurgunun azaltıldığı tespiti yapılarak, eğitim müfredatı hazırlanırken öncelikle bilimsel, demokratik, laik, bireyin yanı sıra toplumsal faydayı da gözeten, insan hak ve özgürlüklerine dayalı, eşitlikçi eğitim programlarının oluşturulmasının önemine değinilmiştir.
Barolar başta olmak üzere toplumun büyük bir kesiminden laik eğitim sistemi ve Cumhuriyet değerlerinin korunmasına yönelik iletilen önerilere karşın 18 Temmuz 2017 tarihinde Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, Atatürk’e ilişkin bölümlerin daraltıldığı, Evrim Teorisi’nin çıkartıldığı ve 'cihat' kavramını içeren 2017-2018 eğitim öğretim yılında uygulanacak yeni müfredatı açıklamıştır.
Değiştirilen müfredat ile iktidarın; barışçıl, insan ve doğa sevgisi ile yoğrulmuş, yaratıcı ve eleştirel düşünen, toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı, demokrasiyi özümsemiş, insan hak ve özgürlüklerini ön planda tutan, adalet duygusu gelişmiş bireylerin yetiştirilmesini hedefleyen eğitim programlarından gün be gün uzaklaşıldığını, Cumhuriyet Türkiye’sinin simgesi olan Atatürk ve O'nun eseri olan Türk Devrimlerini unutturmaya yönelik politikalar geliştirdiğini görmekteyiz.
Milli egemenlik esası üzerine inşaa edilen Cumhuriyet Türkiye’sinin, siyasî, sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan dayanak noktaları; felsefesi ve ruhu vardır. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, bağrından çıktığı Türk Milleti’nden kopartılmaya, çocuklarımızın ve gençlerimizin eğitim müfredatından çıkartılmaya, unutturulmaya çalışılmaktadır.
15 Temmuz kalkışma hareketinden sonra, milli birlik ve beraberliğe her zamankinden çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde; Mustafa Kemal Atatürk ilke ve devrimlerini müfredat kitaplarından çıkartmak yerine daha doğru ve etkin anlatılmak yolu tercih edilmeli, milli birlik ve beraberliğimizi pekiştirici ulusal öğeler İstiklal Marşı ve Milli bayrağımız, ulusal gün ve bayramlarımız, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere milli kahramanlarımız tarihsel perspektif içinde ele alınıp ayrıntılarıyla anlatılmalıdır. Bu suretle andımız uygulamaya konmalı, tören ve kutlamalar daha özenli ve katılım sağlanarak yapılmalıdır.
Geleceğin toplumu, eğitim sistemi üzerinden inşa edilir. Eğitim sisteminin müfredatının içinde yer alan değerler bireyi ve dolayısı ile toplumu şekillendirir. Toplumların inşasında yanlış yapmamanın yolu; eğitim müfredatının daha uzun zamanlı, geniş tabanlı katılımla tartışılması ve üzerinde toplumsal mutabakata varılması ile mümkün olmaktadır. Çoğulcu, çağdaş ve katılımcı demokrasinin genel kuralı da budur. Ancak bu koşullarda müfredatın demokratik olması sağlanabilir. Bunun dışında ‘ben yaptım oldu’, ’siz söyleyin, önerin ancak biz bildiğimiz gibi yaparız’ anlayışının demokratik değerler ile örtüşmesi mümkün değildir.
Mücadelemiz çağdaş, laik ve bilimin ışığında bir eğitim sisteminden yanadır; Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü her açıdan doğru anlamış, benimsemiş ve uygulamış; içte ve dışta barışı yaşayan, uygar bir toplum olma umudumuzu hiç kaybetmedik ve kaybetmeyeceğiz.
İzmir Barosu Başkanlığı olarak bu gerçekleri ve duyduğumuz derin kaygıyı toplumun tüm kesimlerinin dikkatine sunuyor, siyasal iktidarı toplumu ayrıştıran bu uygulama ve yasa çalışmalarına son vermeye davet ediyoruz.