"İZMİR Basmane ve Agora çevresi İzmir'in adeta geçmiş yaşamlar hazineleridir. Ancak ne hazindir ki yerel yönetimlerin elinde iyi korunamıyor ve tanıtılamıyor oluşları biz kent gözlemcilerini üzüyor."
*Geçtiğimiz gün Konak Milli Kütüphane arkasındaki Arap Fırını sokağından yürüyerek önce Kestelli caddesine oradan da İkiçeşmelik yokuşuna, sonra da sağa saparak yeni kazılarla her gün yeni bulguların keşfedildiği antik Roma Agora'sına ulaştım.
Çünkü Agora harabelerinin güneydoğu sınırındaki duvarda 1980 yılında yakılan, ilkokuluma ait bir mermer levha 37 senedir orada unutulmuş haldeyken benim 'Basmane Günlüğü' kitabının yazarı kent gözlemcisi Orhan Beşikçi ağabeyime ihbarımla Agora içindeki depo duvarına yerleştirildi. Kısacası eski Misak-ı Milli İlkokulu'na ait Osmanlı Dönemi Ayeti Kerime levhasını kontrol etmeye gitmiştim.
Çünkü yekpare levhayı taşınırken ikiye bölünmüş olarak gördüm. Yakından bakmak için sergilenmek üzere yerleştirildiği Depo duvarına gittiğimde ise özel güvenlik görevlisinin müdahalesiyle karşılaştım. Oysa öğrencisi olduğum ilkokulun eski levhasından beni uzaklaştıran özel güvenlik görevlisi o sırada aynı levhanın fotoğrafını çeken Ermeni ve Yunan Turist gruplarına ses çıkarmıyordu.
Kendi yurdumda, kendi ilkokulumun levhasının fotoğrafını çekememek ne kadar acı. Ayrıca kimseler tarafından görülmeyen o levhanın varlığını geçen mayıs ayında ihbar eden bendim.
Kızgınlıkla Agora Ören yeri dışına çıkarak yeni istimlaklarla artık Agora Ören yerine bakar hale gelen 816 Sokak'ta Karer Pasajı girişindeki rahmetli hemşehrim ve meslektaşım İzmir magazin muhabirlerinin duayeni Tarık Sarı'nın dükkanına gözüm takıldı. 11 yıl önce Çeşme'den İzmir'e görev dönüşü trafik kazasıyla hayatını kaybeden Tarık Sarı ağabeyle bu küçük fotoğrafçı dükkanında acı, tatlı bir çok anılarım olmuştu. Filim şeridi gibi onlar aklımdan geçiverdi birden.
Sanıyorum 1990 senesinin son ayı Aralık'ın son günleriydi. Tarık ağabeyin dükkanında oturuyor onun Vespa motorsikletiyle gittiği Eşrefpaşa'daki fotoğraf laboratuarından dönmesini bekliyordum.
Tam o sırada siyah elbiseli gür sakallı bir adam kapının önünden bana seslenerek; "Afedersiniz, 'Küçük Yannis Sokağı' ne tarafa düşüyor" şeklinde konuşmasına aptal aptal bakarak dediği sokak ismini aklımdaki mahalle haritasından bulmaya çalıştım ama nafile Küçük'ü anladım da bu Yannis'de neyin nesidir derken Tarık ağabey dükkana geldi. Siyah elbiseli gür sakallı adamı dilenci sanarak, çekmecesinden çıkardığı 5 lirayı bana uzatıp adama vermemi istedi. O şaşkınlıkla adam verdiğim 5 lirayı kabul etmeyip anlaşılır bir Türkçe ile şöyle konuştu "Ben Yunanistanlı turistim, Küçük Yannis Sokağını arıyorum" dedi.
Sonra da elindeki 3 siyah-beyaz fotoğraftan birisini bana vererek bu fotoğraftaki kapıyı arıyorum diye devam etti. Soluk, siyah-beyaz fotoğrafta bir gelinle damat ve arkalarında da koskoca bir kapı görünüyordu. Aaa...dedim bu kapıyı sanki biliyorum ama diyerek Tarık abiye gösterdim. Tarık abi şıp diye, "tamam bildim" dedi, "Bu benim fotoğrafçılığını yaptığım yan sokağımdaki İsmetpaşa İlkokulu'nun bahçe kapısı" demesin mi. "Alaattin, arkadaşı yan taraftaki 824 Sokak'ın sonundaki demir kapıya götürüver" dedi.
Siyah elbiseli, gür sakallı kişiye rehberlik ederek 824 Sokak'a girdim. Yunanistan'da papaz olduğunu söyleyen Yunanlı turist, ailesinden birinin uzun seneler öncesinde burada o zamanlar 'Küçük Yannis Mahallesi' olarak tanımlanan yerde oturduğunu söyledi. Biraz daha açıklamayla Yahudi nüfusla beraber az sayıda Rum halkının yaşadığını ve Küçük Aya Yannis Kilisesi'nin 1800'lü yıllarda buraya yapılmış olduğunu söyledi.
Yunanlı papaz Küçük Aya Yannis Kilisesi'nin 1927 İzmir Depremi'nde büyük hasar görmesiyle kullanılamaz hale geldiğini de sözlerine ekledi. Günümüzde İsmetpaşa İlköğretimokulu olarak işlev gören bu kilisenin kapısına geldiğimizde papazın bir oh çektiğini gördüm. Üzerindeki eski Rumca kitabeyi bir solukta okudu. Ne yazıyor dediğimde; "1859 yılının Ağustos ayında bu kapı tekrar onarılmıştır" yazıyor dedi. Kapı önünde fotoğrafını çekmemi istedi. Fotoğraflarını çekiverdim.
Malum, 20 - 30 sene önce dijital sistemler yoktu. Filmlerin yıkanması ve karta basılması ha deyince olmuyordu. "Foto Tarık'ın dükkanından alırsın" dedim, "tamam olur" dedi Yunanlı Papaz. Sonra o bana gösterdiği siyah-beyaz gelin damat fotoğrafındakileri "tanıyor musun" dedim, "Büyükbabam ile büyükannem" dedi. Sonra, Papaz bana dönerek "Bu mahallede mi oturuyorsun" dedi. "Hayır, ben Agora'nın aşağısında, Keçeciler'deyim. Eski Museviler'in Çavez mahallesinde oturuyorum" dedim. "Anladım" dedi, "Buralar üç dinden olanlar için kutsal yerlerdir. Ne güzel tarihi kıymeti olan semtte ikamet ediyorsun" diyerek beni onore etmeye çalıştığını gördüm. Yunanlı papazla tokalaşıp veda ettiğimde kilise kapısı önünde çektiğim fotoğrafları "Foto Tarık'ın dükkanına uğrayıp alırsın" dedim.
Şimdilerde terk edilmiş kapısına kilit vurulu 816 Sokak'taki Karer Pasajı'ndaki Tarık ağabeyimin sessizliğe bürülü dükkanı, işte bu hatıramı aklıma getiriverdi. Sonra cep telefonum çaldı, arayan 'Basmane Günlüğü' kitabının yazarı Orhan Beşikçi ağabeyimdi. "Kara fırın önünde seni bekliyorum gel çay içelim" diye çağırdı, yanına ulaşıp o günkü Agora ve çevre sokaklarıyla ilgili gözlemlerimi aktardım.
Basmane ve Agora çevresi İzmir'in adeta geçmiş yaşamlar hazineleridir. Ancak ne hazindir ki yerel yönetimlerin elinde iyi korunamıyor ve tanıtılamıyor oluşları biz kent gözlemcilerini üzüyor. Sayın okuyucularım eğer Küçük Yannis Sokağı'nı ve Küçük Aya Yannis Kilisesi'nin 1859 yılı yapımlı taçkapısını görmek isterseniz Agora Ören yerine bakan Hürriyet Lisesi yanındaki 824 Sokak'tan başınızı ileri doğru kaldırın, işte İzmir'in zengin tarihinden bir iz sizi bekliyor...
Alattin GÜRIRMAK