Inşaat sesi olsun, tozu kiri olsun dört senedir çilesi bitmeyen bir bölge Karşıyaka.
Önce dümdüz hasarsız sorunsuz sahil şeridiyle başladı. Kaz babam kaz. Topraklar taşlar havalarda uçuştu. Çamur diz boyuydu. Aylarca hatta neredeyse bir sene boyunca kapalıydı sahil şeridi. Arkasında ne olduğunu göremedik. Ne çıkacak acaba bitince diye meraklanmadık değil hani.
Bu kadar eziyet sonunda bir şaheser çıkacak dedik.
Bitti, açıldı ve hiç değişik birşey çıkmadı. Yeşillik zaten vardı, yine yeşillik. Taş döşemeleri değişmiş, oturma alanları banklar,kaykay pistleri ilave edilmiş, ışıklar eklenmiş, üzerine oturup manzaraya bakılsın diye köprüler konulmuş.
Tüm bu inşaat için iki sene eziyet çekmiş Karşıyakalı. Sahili kullanamadığı gibi bol miktarda toz toprak yutmuş.
Nihayetinde 25 milyon harcanmış bu güzellik için.
Sonra tramvay geldi. Trafiği rahatlatacağı iddia edilen ama bittikten sonra herkesin tahmin ettiği gibi herhangi bir rahatlama getirmeyen aksine hayatı zorlaştıran tramvay. Daracık caddelerin ortasından geçen dev tramvay.
Bunun için de 450 milyon harcandı.
Bitti şükür derken bir yeni inşaat start verdi, opera binası.
Mavişehir sitesine komşu, yıllardır ne yapılacağına karar verilemeyen araziye opera binası yapılmasına karar verdi belediyemiz.
Sanat ve özellikle opera seven bir vatandaş olarak sevindim tabii ki.
Operayı süratle yetiştirmek isteyen belediye, 24 saat çalış emri verdi. Durmaksızın inşaat sesiyle yankılandı Mavişehir sitesi. Evlerinin balkonu inşaata bakanlar saç baş yoldular. Uyku bitti, huzur bitti. Sürekli, hiç kesilmeyen kazı sesiyle yaşadılar. Kiraya çıkan daireler aylarca boş kaldı. Bedava versen oturulacak gibi değildi hani.
Şikayetler edildi, dilekçeler verildi. Ama bilirkişi geldi baktı ve sesin gayet uygun bir desibelde olduğuna kanaat getirdi. Muhtemelen duyma sorunu olan bir bilirkişiydi. Emir demiri kesti ve susup oturdular şikayet eden site sakinleri.
Sesi duymayanlar inşaatın tozunu içlerine çektiler. Haftada bir evini silenler hergün silmeye başladılar. Cam açmaya korkar oldular.
Bedeli 429 milyon.
Daha opera bitmemişti ki 100 metre ötedeki dere temizliği başladı. Daha doğrusu Horizon proje kapsamında dereyi temizleyip bu alanı yeşillendirmek için AB den hibe 2,5 Milyon alınarak yapılan bir iş. Bu proje evet gerekliydi. Iklim kriziyle mücadele için atılan bir adımdı.
Onun da gümbür gümbür sesi, çamuru, tozu opera binasına karıştı. Bazı site sakinleri stereo taş sesi ile uyandılar sabah 08:00 de. Hava biraz güzelse cam açmak isteyen sakinler vazgeçtiler.
Hesap makineniz aldı mı harcanan paraları?
Yeşile, sanata karşı gibi duruyor olabilirim böyle anlatınca. Ancak derdim baştan aynısının benzeri yapılan sahil veya opera veya dere değil. Bilakis iki lafın bir başında yeşili yok ettik diye sızlanırım, sanata zerre önem verilmiyor diye şikayet ederim.
Hayvanlara ayrılan bütçe benim derdim. Daha doğrusu ayrılmayan bütçe…
Biliyormusunuz belediye veterinerliğinde kan testi yapılacak alet yok. Röntgen cihazı yok.
Ultrason yok.
Gidip gelen hayvanların hastalığına nasıl teşhis konuluyor derseniz, bakarak.
Evet bakış ile teşhis konuyor. Bir bakış attım tedavi yaptım Bütün götürdüğünüz kediler ve köpeklerin tedavisi aynı. Çünkü bakarak o kadar olabiliyor. Mesela ben bile o kadarını yapabiliyorum. Kedinin akan sümüğüne bakıp, hırıltısını dinleyip anlayabiliyorum. Bunun için okul okumam gerekmedi. Ezbere teşhisi ben de koyabiliyorum.
Oysa ki seçim zamanı sözler almıştık biz hayvan gönüllüleri. Kan testi için cihaz alınacaktı, röntgen, ultrason gelecekti veya başka bir veterinerden destek alınacaktı. Hiçbiri olmadı. Ne oldu derseniz, hasta bir hayvan bulunca özel kliniğe götürmeye devam etti gönüllüler. Belediyenin bakmadığı sokakta yaşayan hayvana gönüllüler baktı, iyileştirdi.
Sonra belediye veterinerleri devlet dairesi mantığında çalışıyor. Saat 17:00 dedi mi kapılar kilit.
Haftasonu, bayram, resmi tatil kapalı.
Çalışma saatleri ve günleri dışında bulduğunuz hiçbir canlıyı belediye veterinerine götüremiyorsunuz. Çünkü kapılar kapalı. Doktorlar evinde.
Bütçe o kadar çünkü.
Yani belediyenin mantığına göre, 25 milyon harcayıp yürüyüş yolunu yeniden restore etmek elzem, ama kediler köpekler için tedavi olmasa da olur.
Daracık yollara tramvay döşeyip trafiği daha da felç etmek için 450 milyon ödemek çok gerekli, kediyi köpeği iyileştirmek çok da gerekli değil.
Ben önce canlı derim her zaman. Malesef önce sanat diyemiyorum. Sokakta hasta hayvanını tedavi etmekten aciz bir belediyenin operaya 429 milyon ödemesine takarım kafamı.
Senin önce şehrinde yaşayan hayvanına bakman lazım çünkü otlardan önce. Ilk önceliğin hayvanlarının sağlığı olmalı. Hayvanlarını iyileştirecek kapasiteye ulaştıktan sonra ister opera yaparsın, ister kaldırım taşlarını söker aynısını bir daha döşersin. Orası bizi ilgilendirmez.
Ancak, 21.yüzyılda, 2020 yılında, İzmir gibi bir şehirde bir belediyenin kan testi için ekipmanı yoksa eğer opera yapmaya bu kadar hevesli olması bana gelse gelse komik gelir sadece.
Expo 2025 için aday olmak istiyorsak, çöplerimizi halının altına süpürmeyeceğiz yani. Dışardan görünen yerlerimiz kadar içerisi de güzel olacak.
Goethe demiş ki “Bir semtin sokak hayvanları sizden kaçmıyorsa, orada yaşayın. Çünkü komşularınız güzel insanlardır.”
Biz bunu belediyemize uyarlayıp şöyle diyelim;
“Bir semtin sokak hayvanları sağlıklı ise orada yaşayın. Çünkü belediyeniz hayvanına güzel bakıyorsa size neler yapmaz ki!”