İzmir Barosu’na kayıtlı birçok avukat dostum vardır.
Uzun yıllar yargı muhabirliği yapınca bu da en doğal etkileşim, iletişim ve sonuç oluyor.
Avukat Nilay Kökkılınç da onlardan birisidir.
Adliye koridorlarında, duruşma öncesi ve sonrası uzun uzun sohbetlerimiz olmuştur kendisiyle.
Siyaseti konuştuğumuz anlar İzmir Barosu’nun yönetimi ve yargı sistemiyle ilgili konuştuğumuz anlar kadar olmuştur.
Avukat Kökkılınç, yıllar yıllar önce de Türkiye’de kadının siyasetteki azınlığından, olmamasından, yeterince kadın olmamasından hep eleştiri yapmıştı.
Kadın ve siyaset konusunda her cümlesine katılarak, bu konuda fikirler geliştirmeye çalıştırdık.
Ancak gel gelelim ki, hangi meslek gurubu içinde olursa olsun, hangi sosyal etkileşim içinde olursa olsun erkek hegemonyası, kadının bırakın yeterince olup, olmadığını tartışmayı, olmaması gerektiğine varacak kadar bencil davranışlar içinde olmuştur hep.
Doğuştan gelen bir takım üstünlüklerini, sonradan edinemediği bir takım üstünlüklerden dolayı kaybetmeme korkusu!
Avukat Kökkılınç, kadın ve siyaset dediğinde de özellikle İzmir düzleminde, batı düzleminde sayısal olarak kadının yeteri kadar olmamasına hep üzülmüştür.
Bunu haksızlıktan çok, toplum olarak, ülke olarak bir kazanım olarak görmüştür.
Avukat Nilay Kökkılınç, bir dönem CHP’den milletvekilliği için aday adayı da oldu.
Düşündüğünü bir kadın olarak gerçekleştirebilmek, o sayısal azlığa artı bir katabilmek için.
Şimdiler de İzmir Kent Konseyi Başkanı!
Önceki gün Dünya Kadınlar Günü nedeniyle düzenlenen bir panelde konuşmacı olarak katıldı.
Basına servis edilen haberi okuduğumda, aradan yıllar yıllar geçmesine rağmen, Avukat Nilay Kökkılınç’ın düşüncesinin aynı olduğuna, ortamın aynı şekilde olduğuna, tıpkı o günlerde olduğu gibi üzülerek şahit oldum.
Yıllar geçmiş ama kadın açısından Türkiye’de değişen pek bir şey olmamıştı.
İzmir’de 176 meclis üyesinin sadece 30’unun kadın olması bunun rakamsal ispatı.
İnsanlar olarak şunu kabul edelim, siyasette, ekonomide, eğitimde, yönetimde daha çok kadının olması, kişisel olarak da, toplumsal olarak büyük kazanımları da beraberinde getirecektir.
Bunun için bilim insanı olmaya, akıl dolu olmaya, kaşif olmaya, medyum olmaya gerek yok.
Bu dünyayı doğuşunda, var oluşunda ve var olmasında kadının gücünü vardır.
Bu gücün kendisini tüm insanlık adına kullanmasına izin vermemek ise akıl tutulmasıdır.