Scientific Reports’ta yayımlanan çokyazarlı bir makalede, kahve bağımlılığının doğrudan doğruya genlerimizle alakalı olabileceği açıklandı. Bu bulgu, bir grup bilim insanının 438 bin kişinin DNA’larını incelemesiyle elde edildi.
Araştırmacılar, katılımcıların, “acı tat” kimyasallarının her birini ne kadar yoğun bir şekilde algıladığıyla ilgili olarak bir genetik puanlama yaptı. Ardından bu puanları, kullanıcıların içecek tercihleriyle kıyasladı.
Söz konusu genetik puanlaması daha yüksek olanların, bu duyarlılığa sahip olmayanlara oranla fazla kahve tüketimine yüzde 20 daha yatkın olduğu ortaya çıktı.
Bulgular bir hayli ilginç. Zira kahve “bağımlılığını”, aslında kafeinin “acımsı” tadına daha duyarlı olan genlerle açıklıyor. Bir başka deyişle, kahvenin tadını çok seven ve her gün birkaç bardak tüketenler, kahveden ziyade kafeinin tadıyla meşguller. Bu da, kafeinin acımsı tadına genetik yatkınlığımızla ilişkilendiriliyor.
Makalenin yazarlarından olan Northwestern Üniversitesi’nden beslenme ve genetik epidemiyoloğu Marilyn Cornelis, bu tercihin, acı tadı algılayan genlerle ilişkisi konusunda şüpheli. Bunun daha çok kafeini “parçalara ayıran” (CYP1A2 gibi) genlerle bağlı olabileceğini düşünüyor.
Kahve severlerin, çayı daha az tüketmelerinin nedeni ise sevmemelerinden ziyade kahvedeki kafein (tadının) yoğunluğuyla daha fazla ilgili olmaları. Aslında kafeine yönelim söz konusu. Zira bir fincan filtre kahve, ortalama 100-200 miligram kafein içerirken bu miktar çayda 20-30 miligram civarında.