Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Sultan Tarlacı, kahve ve beyin sağlığı ilişkisini değerlendirdi.
Prof. Dr. Sultan Tarlacı, her türlü besin ya da içeceğin birçok yolla hem kimyasal hem de epigenetik faktörlerle sinir sistemine ya da bedene doğrudan ya da dolaylı etki edebildiğini ifade ederek, “İçecek olarak kahve güne ayakta başlamamızı sağlıyor. İnsanların yüzde 80’i kahvenin veya kafeinin herhangi bir türünü tüketiyor, dünyada kahve sudan sonra en çok içilen içecek. Aslında kahve diye bahsettiğimiz kafein çok hızlı emiliyor. Bazı kaynaklarda, 120 dakikada neredeyse tamamen bağırsakta emildiği söyleniyor.” dedi.
Bilindiği üzere kan beyin bariyeri var olduğunu ve bu bariyerin birçok kimyasalın geçişin izin vermediğini fakat kafeinin kan beyin bariyerinden tıpkı alkol ve etanol gibi serbestçe geçtiğini anlatan Prof. Dr. Sultan Tarlacı, “Kandaki kafein oranı ne ise beyindeki kafein oranı da aynı oluyor. Bu sebepten dolayı herhangi bir sınırlamaya maruz kalmadığı için gebe kadınlarda da annenin kanındaki kafein oranıyla plesantadaki oran aynı olarak gözüküyor, oradan da bütünüyle geçiyor” diye konuştu.
Kafeinin moleküler olarak bakıldığı zaman kahveye esas olarak etki eden kimyasal olduğunu hatırlatan Tarlacı, şöyle devam etti; “Kahvede 800 – 900’e yakın kimyasal var, birçoğunun işlevi tam olarak bilinmiyor, ama esasında ağırlıklı olarak kahve ve içindeki kafein etkin moleküldür. Kafein kaynakları kahve çekirdek çeşitlerinden dolayı farklılık gösterebiliyor. Ortalama bir hesaba göre filtre kahvelerde yaklaşık 100 mg, Türk kahvesinde 3mg, espressoda 25-30 gram kafein bulunabiliyor.”
Kafeinin molekül yapısını değerlendiren Tarlacı, “Kişinin yaşam tarzı ve alışkanlıkları da kafeinin vücuttaki metabolizmasını değiştirebiliyor. Sigara içen kişilerde sigara içme oranıyla ilgili olarak kafeinin etkisi azalıyor. Gebe kadınların daha düşük oranda kafein tüketmesi tavsiye ediliyor.” dedi.
Kafein kanda belli bir seviyeye ulaştığı zaman (yaklaşık 3 fincan kahveye denk geliyor) dikkat artışı, uyanıklık artışı, fiziksel enerji artışı ortaya çıkabildiğini anlatan Tarlacı, şöyle devam etti:
“Kafein duygusal ve fiziksel iyilik halini artırıyor. Özellikle bazı kanser tiplerinde pozitif etkileri olduğu, karaciğer yağlanmasının azaldığı görülüyor.
Nöropskiyatri açısından bakıldığı zaman Parkinson hastalığı ile ilgili çalışmalar var ve Parkinsonla ilgili oldukça önemli pozitif etkileri olduğu görülüyor. Alzheimer Demansı ve normal yaşa bağlı bilişsel azalma üzerinde pozitif etkileri ile ilgili de birçok çalışma var.
Baş ağrısında kafeinin ağrı kesici ve profilaksi (hastalığı önleme) olarak kullanımı ile ilgili bilgiler vardır ve günlük pratikte kullanılıyor. Fakat diğer yandan da tremoru (titreme hastalığı) artırdığı da biliniyor. Uykuya dalma sorunu gibi bazı yan etkileri de bulunuyor. Kaygı, anksiyete bozukluğuna neden olabiliyor. Taşikardi ve aritmiklerde artışı tetikleyebiliyor ve beden ısısını yükseltebiliyor. Özellikle kadınlarda aşırı kafein alımı hem diüretik etkisi olduğu hem de kalsiyumu kemikten serbestleştirdiği için osteoporoza eğilimi artırıyor.”
Kahve tansiyon ilişkisini de dile getiren Tarlacı, bazı kişilerde özellikle hipometabolizması olan kişilerde hipertansif (yüksek tansiyon) varsa kafeini tüketme konusuna dikkatli olmaları gerektiğini, 2011’de yapılan bir çalışmada sistolik kan basıncını yükselttiği, beden ısısını arttırdığının gözlemlendiğini ifade etti.
Kahvenin baş ağrısı tedavisinde yaygın olarak kullanıldığını, birçok aneljezik içerisinde 150-200 mg kafein olduğunu kaydeden Tarlacı, “Daha çok kadınlarda görülen hipnik baş (uykuda görülen) ağrısını gideriyor” dedi.
Kahve tüketiminin Alzheimer demans oranını 10’da 7 azalttığını da vurgulayan Tarlacı, şöyle devam etti:
“Kafein tüketiminin Parkinson hastalığının ortaya çıkışında etkili olduğu gözlemlenmiştir. Ne kadar çok kafein alıyorsanız Parkinson olma olasılığınızın o kadar düşük olduğu tespit edilmiştir. Yüzde 25-30 oranında azalttığı gözlemlenmiştir. Parkinson hastalığında ani uyku atakları olur bunları azaltmak içinde kafein kullanılır. Green 2A geni varsa Parkinson hastalığında kafein hastalık riskini azaltabiliyor. İlginç bir şekilde kafein felç ve inme riskini de azaltıyor.
2012’de yapılan bir meta analizine göre, günde 6 fincan kahve içmek inme riskini yüzde 17 azaltıyor. 479 bin 689 katılımcıyla yapılan bir başla meta analizde günde 2 ile 8 fincan kahve tüketiminin inme riskini yüzde 7 ile yüzde 14 arasında azalttığı ortaya çıktı. 2014 yılında 36 bin 352 kardiyovasküler hastada yapılan çalışmada ise kafeinin felç riskini yüzde 5 azalttığı gözlemlenmiştir.”
Günde 6 fincan kafein almak, MS hastalığı riskini yüzde 30 oranında azaltıyor
Kafeinin oluşturduğu uykusuzluğun epilepsiyi tetikleyebildiğini dile getiren Tarlacı, şunları da kaydetti:
“Ama genel bakıldığında hayvan modellerinde ve deneylerinde akut ani kafein uygulamasında nöbet eşiğini düşürüyor. Epilepsi hastalarında kafein kullanımını yasaklamayı doğru bulmuyorum.
Kafein günde 6 fincan olarak almak, MS hastalığı riskini yüzde 30 oranında azaltıyor ve koruyucu etki oluşturuyor gibi gözüküyor. Bizim kahve içmek demekle batıdaki kahve içme arasında ciddi bir ayrım var. Amerika’da bu hesaplandığı zaman 948 mililitreye günlük denk geliyor, yani bir litre kahve tüketiyorlar ortalama olarak.
Bir de otonom yetmezlik var. Amerika ve İsviçre’de 263 kişide günde 4 fincan ve üzeri kahve alımı depresyon riskini yüzde 10 aralığında azalıyor. Kahve ve intihar arasında da bir ilişki var, kahve tüketiminin intihar oranını azaltıldığı görülüyor.”
Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Sultan Tarlacı, sağlık profesyonelleri ile ilgili yapılan bir çalışmada da günde 3 fincan tüketenlerde intihar riskinin yüzde 50 oranında daha az tespit edildiğini kaydederek, kalp ve nöropsikiyatrik hastalıklara olumlu etkilerine de işaret etti.
Kahveyi ne kadar tüketmek gerekiyor?
Yan etkilerinin de var olduğunu, bütün alınan ilaçlar ya da maddelerin belli bir dozu geçince duygu, düşünce ve davranışları değiştirdiğini anlatan Tarlacı, şöyle dedi:
“Ne kadar tüketmek gerekiyor bu kahveyi? Tabii burada kahve miktarının aksine kafeini düşünmek gerekiyor, çünkü kaynaklar farklı olabiliyor. Tek tüketimde 800 miligramın kullanılması; anksiyete bozukluğu, sinir, gerginlik, uykusuzluk, taşikardi ve titreme yapabiliyor.
Özellikle kaygı bozukluğu olanlar da kafein kaynaklarını sorgulamak gerekiyor, sadece bunu kahve olarak düşünmemek lazım siyah çikolata, kola da dahil. Günde 2-3 litre kola içen insanlar var. Enerji içeceklerinin içerisinde yüksek oranda kafein bulunuyor.
Kahve içme isteği bağımlılık mı?
Sigara bir bağımlılık, ‘Kafeini sürekli tüket isteği bağımlılık mı?’ diye bir soru var hepimizin aklında. Kafein kullanım ve tüketimini klasik bir bağımlılık olarak ele almıyoruz. İçilmediğinde baş ağrısı, yorgunluk, güçsüzlük, enerji kaybı, uyku bozukluğu ortaya çıkabiliyor.
Yine bizim sıklıkla gördüğümüz şizofreni hastalarının çay ve kahve tüketiminin fazla olması. Kafein şizofreni semptomlarını arttırıyor.
Makul dozlarda kafein ya da kahve hem yaşa bağlı bilişsel azalmaya iyi gelir, hem Alzheimer ve Parkinson’a iyi geldiği yönünde güçlü kanıtlar var. Hipnik baş ağrısında bir numaralı tercih. Belleği iyileştiriyor. Yani genel sağlık açısından bakıldığında oldukça olumlu etkileri var.”