Bilim-2 gemisi ile aralık ayı boyunca Karadeniz’de incelemelerde bulunan Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Deniz Bilimleri Enstitüsü’nden bilim insanlarının ilk bulguları, deniz suyunun olması gerekenden sıcak olduğunu ortaya koydu.
İklim Haber'in aktardığına göre, Enstitü Müdürü Prof. Dr. Barış Salihoğlu ve Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Mustafa Yücel liderliğinde iklim değişikliğinin Karadeniz’deki etkilerini gözlemlemek amacıyla hayata geçirilen “Karadeniz’de Dirençli Ekosistemlerde Mavi Büyüme Gelişimi için Araştırma ve İnovasyon (BRIDGE-BS: Advancing Black Sea Research and Innovation to Co-Develop Blue Growth within Resilient Ecosystems)” başlıklı çok uluslu projenin ilk deniz seferi, 2022 yılının Aralık ayında gerçekleştirildi.
ODTÜ Bilim-2 Gemisi ile çıkılan seferde 30 gün boyunca birçok parametrede incelemeler yapıldı, numuneler alındı ve ilk sonuçlar elde edilmeye başlandı.
AA‘ya konuşan Yücel, İstanbul Boğazı’ndan itibaren Gürcistan sınırına kadar Karadeniz’de Türkiye‘ye ait alanı taradıklarını, elde edilen örnek ve verilerin analizine, enstitüye bağlı laboratuvarda başlandığını ve ilk sonuçları aldıklarını söyledi.
Saptanan ilk bulgular hakkında bilgi veren Yücel, “Karadeniz’de kış koşulları nedeniyle soğuk bir deniz bulmayı umuyorduk, 8-9 derecelerde, en azından 10 derece bir sıcaklık bulmayı beliyorduk ama 12-13 dereceye varan yüzey sıcaklıklarını gözlemledik” dedi.
Prof. Yücel, Karadeniz’in bütün aralık ayı boyunca gerçek anlamda kış koşullarına girmediğini, ocak ayı sonuna gelinse de sıcaklığın hala mevsim normallerinin üzerinde olduğunu belirtti:
“Karadeniz’de yüzey sıcaklıkları yüksek seyrediyor. Yüzeyin hemen altında daha soğuk bir tabaka bulurduk, bu bilimsel olarak ‘soğuk ara tabaka’ olarak geçiyor. Yüzey 8 dereceyken orası 6-7 dereceye iner ama şu an o ara tabaka kalmamış durumda. Ortalama 10-11 derecelerde seyrediyor, olması gerekenden çok daha sıcak. Karadeniz’i Aralık 2022 boyunca gözlemledik, en büyük sonucu bu oldu.”
Sıcaklık artışının ne anlama geldiği konusunda de Prof. Yücel şu değerlendirmeleri yaptı:
“Soğuk su demek her şeyden önce iyi bir karışım demektir. Özellikle besin elementlerinin, azot, fosfor gibi besin tuzlarının yüzeye tekrar geri dönebilmesi için soğuk suların oluşmasıyla tetiklenen ‘kış karışımı’ dediğimiz durumun oluşması gerekir. Bu, Karadeniz’de henüz istediğimiz miktarlarda olmuş değil. Bunu neden istiyoruz? Dibe çöken besin tuzları yüzeye karışsın, bahar aylarında plankton patlamalarını tetiklesin, o da zooplankton ve balıkçılığa kadar giden, Karadeniz’de ekonomimizin de temeli olan deniz ürünlerini desteklesin. Şu an sıcak gitmesinin bir sonraki aylarda balıkçılığa negatif anlamda yansıması olabilir. Bunu kesin olarak ortaya koyamayız ama en azında böyle bir sonucu olur. ”
Karadeniz’in 1960-1970’lerden bu yana çevresinde genişleyen şehirlerden dolaylı ek bir kirlilik baskısı altında olduğunu, ancak son 10 yılda bu baskının alınan önlemlerle biraz azaldığını anlatan Prof. Yücel, “Var olan kirlilik denizin içinde dönmeye devam ediyor. Yüzeyde çok fazla azot, fosfor bulmasanız da yüzeyin hemen altında 80-100 metrelerde bu miktarlar çok önemli seviyelere çıkıyor. Geçmişte giren kirlilik, 100-150 metrede askıda bekliyor. Kış karışımı ile her an ışıklı tabakaya 0-30 metre arasına karışabilecek şekilde bekliyor. Siz tedbir de alsanız deniz sisteminin buna cevap vermesi belki 10 yılları, belki 100 yılları bulabilir” diye konuştu.
“Oksijen Kaybı Trendi Var”
Karadeniz’deki ısınmaya ya da başka faktörlere bağlı olarak oksijen durumu da risk faktörü oluşturuyor. Ekip bununla ilgili analiz çalışmalarını da sürdürüyor:
“Karadeniz’de zaten ilk 100 metreden sonra oksijen olmadığı biliniyor artık. 20. yüzyılda Tuna Nehri, kıta Avrupası ve kuzeyden gelen kirlilik yükleri baskı yarattı. Bu daha fazla fotosentetik üretim ve daha fazla oksijen tüketimi demek, deniz sistemleri böyle işliyor. Marmara da bu mekanizma yüzünden bu halde. Karadeniz’de bu ek baskı nedeniyle özellikle oksijenin kaybolduğu derinlik, yukarıya doğru çıkıyor. Bu seferde de geriye doğru dönüş olmadığını gördü”
Karadeniz’de ortalama 120 metre derinlikten sonra hidrojen sülfür varlığı başlıyor. Bakteriler oksijen solunumu yapamadıkları için sülfata yöneliyorlar, bunu yiyip sindirerek hidrojen sülfüre dönüştürüyorlar. Bu da Karadeniz’in dibine birikiyor ve bu nedenle burası yer yüzünde en fazla hidrojen sülfür barındıran bir yer.
Yücel, “Bizim bir korkumuz ve BRIDGE-BS projesinin ana sorularından birisi; bir oksijen kaybı trendi var, bu oksijen kaybı ve ısınma trendi, dipteki hidrojen sülfür tabakanın yukarı doğru çıkmasını tetikler mi? O zaman çok daha ciddi problemler yaşanır, üst tabakadaki balıkçılığı tehdit etmeye başlar. Karadeniz kıyılarında gerçekleşebilecek koku gibi zararlı etkileri saymıyorum bile” diye konuştu.
Seferler sırasında hidrojen sülfür konusunda çok detaylı örneklemeler yaptıklarının altını çizen Yücel, şunları aktardı: “Şu anki bulgularımıza göre 20-30 yıl önceki seviyelerinde duruyor. İlginç bir şekilde oksijenin sıfırlandığı derinlik değişiyor ama hidrojen sülfürün başladığı derinlik stabil gibi. Bunları anlamaya çalışacağız. Birçok ölçüm yaptık. Ama en azından hidrojen sülfür açısından baktığımızda haberlerin, kötünün iyisi olduğunu söyleyebiliriz. Yazın seferi tekrarlayacağız ve yaz ile kış sonuçlarıyla tam resmi ortaya koyacağız.”
Ekip, Karadeniz’in karbondioksit tutma kapasitesi hakkında çalışmalar yaptı. Yücel Marmara ve Akdeniz‘in aksine Karadeniz’in yüzey sularının aralık ayında karbondioksit çekmeye devam ettiğini gördüklerini ancak bunun uzun dönemli bir karbon tutma, yutma, yakalamaya tekabül edip etmediğini ek analizlerle anlayacaklarını bildirdi.