KAYBETMEK

Eylül Ayça Karakuş

Kaybetmeden “Kaybettim!” demeyin. Bu hayatta telafisi olmayan tek bir kaybediliş vardır. O da ölüm!

Kaybedeceğiniz birçok şeyin yerini gün gelir bir şekilde doldurursunuz. Her acı, her kaybediliş yerini zamanla oluruna bırakır. Herkes sonuçlarına iyi ya da kötü, katlanır. Önemli olan kaybolmadan kaybetmektir. İçinizden kocaman çığlıklar atarsınız, feryat figanın sonu yoktur... Sonra bir bakmışsınız ki geçmez dedikleriniz geçmiş, unutulmaz dedikleriniz unutulmuş. Dilinizdeki pişmanlıkla “Ne kadar aptalmışım ben ya...” diye başlayan bir cümle kullanırsınız. Bir süre sonra birilerine tecrübe olarak “Ben neler kaybettim ama azmimle yeniden  kazandım. ”diyerek ağız dolusu övünerek anlatırsınız. Bir zamanlar “vah, tüh...” dediğiniz kaybedilişleler şimdilerde nasihat olur dilinize.

Ben kaybettim. Bu hayatta kaybedilebilecek olan en kıymetlimi kaybettim. Kaybetmenin ne demek olduğunu en iyi bilenlerdenim. Hem de öyle bir kaybedilişti ki yaşadığım o gün bugündür nefesimden yas geliyor. Ruh, dokunulan her şeyde kendini yok ediyor ve harap oluyor. Hissedilen acı duygu yerini isyana bırakıyor. 

Akıl ve kalp birbiriyle azılı iki düşman gibi çatışıyor. Fikirlerim darmadağın ve içimdeki canım bana fazla geliyor.

Kaybetmek; bir daha ulaşamamaktır, durmadan hem kanamak hem acımaktır, aynaya baktığınız her yansımada kendinizle bir kez daha yüzleşmektir. Yenilgiyi kabullenmek ve savaşamamaktır. Çaresizliğe ömür boyu boyun eğmektir, hiç bir pusulanın yol gösteremeyeceğine ebedi inanmaktır. En kötüsü ise “Ben seni kaybettim. Kendini bilinmezliklerimde bul ve bana getir.” diyememektir. Gelmeyeceğini bile bile umutsuzca beklemek, bir yokluktan çeyrek var etmektir. Her gün küçük bir çocuk gibi kaybetmek ve kaybolmaktır.

İçimdeki koca bir çığlıkla “Yıkılası be dünya!” diyerek başlıyorum yeni güne. Yıkıl ki yer gök bir olsun. 

Kimlere neyi kaybettirdiysen gün yüzüne çıksın. Yerin kulağı var derlerdi de inanırdım. Yokmuş ama yerin kulağı... Ben kaybettiğim yere her gittiğimde ağlıyorum ve içimdeki kor ateşle yerin en derinine sesleniyorum.

“Seni bulmama hiç bir ışığın gücü yetmeyecek. Zaman seni, beklemekle de geri getirmeyecek. Saklandığın yerler karanlık, dipsiz kuyu biliyorum. 

Korkuyorum... Ben böylesine ağır bir kaybetmeye alışkın değilim. Hadi, tut elimden çıkarayım seni o dipsiz bucaksız yerden. İşte kaybetmek bu kadar yoksun bir duygu. Övünebileceğim bir kazancım yok, keyifle anlatabileceğim bir gücüm yok. Dahası gururla nasihat edebileceğim bir geriye dönüş yok. Her gün benimle yatan, benimle kalkan kendini bana unutturmayan bir kaybedilmişiyim  var.

Şunu söylemeliyim ki yine de şikâyetçi değilim. Her gün kendini bana hatırlatacak kadar hâlâ varsın bende. 

Gel gelelim ki varlığın bir dert, yokluğun ayrı bir felaket.

Kalanlar ve hâlâ kaybetmemişler için söylüyorum. 

Nefes aldığınız sürece şükredin. Sağlığınız ve onurunuzu  kaybetmediğiniz sürece kaybetmiş sayılmazsınız. 

Lütfen inanın bu gerçeğe. Ve lütfen sıkı sıkı tutunun kendinize, sizi siz yapan değerlerinize

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.