Bazı şeylerin önemini anlamak için birşeylerin yaşanması gerek. Mesela sağlığın önemi hastayken, bir insanın hayatımızdaki önemini onu kaybettiğimizde anlarız...
Kayıplar, detayları farketmemizi sağlar aslında. Avucumuzun içindeki şeyin kıymetini onu avucumuzdan bırakmadan anlayamıyoruz. İlla kaybetmemiz, illa birşeyleri düşürmemiz lazım avucumuzdan.
Hayat çok kısa, kuşlar uçuyor...
Amerikalı köşe yazarı Erma Bombeck kanserden ölmeden önce bir yazı yazmış. Hayatın anlamını, neşesini ve gerçekte yaşanması gereken gerekliliklerden bahsetmiş. Onun açtığı bu yola ben de kendi adımlarımın izini gölgelendirmek istiyorum.
Eteğimizin kirlenmesini düşünmeden çimlere oturmalıyız.
En güzel mumları kendimiz için yakmalıyız.
En pahalı yemek takımlarında akşam yemekleri yemeliyiz.
Misafirlere özenli döşediğimiz odalarda kendimiz oturmalıyız keyifle.
Mutfaktaki en güzel fincanda gül kokulu kahveler içmeliyiz.
Birşeyler okumayı yeme ve içme ihtiyacı gibi sahiplenmeliyiz.
Hayatta kimseden mutluluk ummamalıyız. Mutlu olmak için kimseye ihtiyacımız yok, kendimizden başka.
Dağınık olmayan evlerde mutluluk aramamalıyız.
Her sabah perdeleri sıyırıp güneşe yada yağmura selam vermeliyiz.
Hastalandığımızda kendimizin doktoru olmalıyız.
Evlatlarımıza daha çok seni seviyorum deyip, onlardan daha çok özür dilemeliyiz.
Arkadaşlarımızı dinlemeyi daha çok sevmeliyiz.
Pencerenin önündeki kuşlara ekmek kırıntıları koymalı, parklarda ki ve sokaklarda ki kedilere ve köpeklere su vermeliyiz.
Kucak dolusu çiçekler toplamalı, evimizi mis gibi kokutmalıyız.
Toprakla daha çok uğraşmalıyız.
Saçımızın bozulmasını düşünmeden rüzgarda savurmalıyız...
Sahip olduğumuz herşey mevcut aslında. Onları görmek, bulmak ve hissederek yaşamak bizim elimizde. Somurtan, suratsız, asabi, gergin, tebessümsüz simanızı bir kenara çekip, yerine gülücükler saçan bir varlık getirin. İnanın, daha çok mutlu olacak, daha güzel ve keyifli yaşayacaksınız.