‘Kendi düşen ağlamaz’ cümlesinin günümüz sosyal alanda ve iletişim alanında hiçbir anlamının kalmadığını kabul etmemiz gerekiyor.
Her ne yaşıyorsak, her neyle karşılaşıyorsak, yaptığımız veya yapmadığımız şeylerin karşılığını aldığımız bir dünyada yaşıyoruz artık.
Kimsenin kimseye özellikle bir şey yapmadığı ama herkesin en başta kendisine bir şeyler yaparak haksızlık ettiği, kötülük ettiği ve hayal kırıklığı yaşattığı bir gündemi yaşıyoruz artık.
İyi şeyler ümit ederek düşündüğümüz şeylerin çoğunda kötü sonuçlarla karşılaşıyoruz artık.
İyi şeyler düşünerek yaptığımız hareketlerin sonunda kötü karşılıklar buluyoruz artık.
‘Söz gümüş ise sukut altındır’ sözünün anlamını düşünmeden hareket ediyoruz artık.
Herkesi dost olarak görüp, gerçek dost olanı unutup, ihmal edip, yokluğunu yaşıyoruz artık.
Kendi küçük dünyamızda kurduğumuz tahtlarda oturup, başkalarının varlığını kabul etmeden, onların üstünlüğünü kabul etmeden, hiçbir şeyden anlamayan ama her şeyden anlayan psikolojisiyle adalete duygusuna haksızlık ediyoruz artık.
İnsanları küçümseyerek, kötüleyerek, kendi kendimizin daha iyi olduğuna inanır olduk artık.
Sınav kağıdında sorulara doğru cevaplar vermeyip, çıkan kötü sonucu öğretmenin kendisine takmış vaziyette olduğunu düşünen öğrenci gibi hareket ediyoruz artık.
‘El elden üstündür’ cümlesini kabul etmeyip, elimizi her elin üstünde görerek egomuza yenilir yaşıyoruz artık.
Haklıyı haksız, haksızı haklı göstermeyi başararak, kendimizi her durumdan güçlü çıkacağımızı düşünerek güç zehirlenmesine giriyoruz artık.
Kendimiz gibi düşünmeyeni, kendimiz gibi düşünmesini sağlayamayacağımızı bile bile mücadele adını kirletip, farklılıkların zenginlik olduğunu unutarak yaşıyoruz artık.
‘Bana dokunmayan yılan bir yıl yaşasın’ sözünü kabul edip, bazı durumda yılan olmayı tercih eder oluyoruz artık.
Kendimizden daha iyisinin olmayacağını düşünerek önce kendimizi sonra çevremizdekiler kandırıp, daha iyisini kabul etmekle güçlük yaşıyoruz artık.
Rekabetin her alanda olması gerektiğini kabul edip, rekabet kurallarını her anlamda yok sayıp, kin ve nefret duyguları ekili şekilde yapıyoruz artık.
Bunları yaparken de başkalarının izlediğini, gördüğünü, bildiğini yok sayıp hızlı adımlarla koşarken sert düşüyoruz artık.
Sonuç:
Kendi düşen de ağlar!