Bugün aşktan bahsettim kendime. Sevmek dedim. Cümleler kurdum kendi kendime. Ona söylediklerimden başka, iç duruşmam vardı bugün. Kendimi sorguladım.
Dedim ki kendime... Ne yazacaksın bugün? Cevap bekleyen sorularımın ilki buydu.
Dedim ki kendime... Yüzün ne zaman gülecek aşk yolunda?
---Gülüyorum işte!
Dedim ki kendime... Onu sevmeyi anlat bana, hadi anlat da şaşırt beni!
---Onu sevmeyi anlatmak... En az bir beş yüz yılın varsa başlayım anlatmaya dedim, imkânsızı isteme benden.
Dedim ki kendime... Onun yüzünü ne zaman göreceğin belli mi?
---Aynaya bakmam yeter dedim, elimdeki aynaya göz kırparak.
Dedim ki kendime... Cesur musun?
---Cesaretim sevgimden gelir.
Dedim ki kendime... Korkuyor musun yoksa?
---Sanırım öyle...
Dedim ki kendime... Liseli mi olmak istiyorsun.
---Bir şey oldu ve sesim duyulmadı.
Dedim ki kendime... Artık soru sorma. Dedi ki bana tamam sustum sende artık ağlama. Kendimle konuşuyormuş gibi görünsem de aslında aklımdan geçen düşüncelerimle oyalanıyorum. Onu sevmek dışında ne yapıyorum bilmiyorum. Dudaklarım kıpırdamasa da hala kendime sorular soruyorum. Resmi duvarda dalıp dalıp gidiyorum. Duvarlar üstüme mi geliyor yoksa ben mi duvarlara yanaşıyorum bilmiyorum. Zaten ben var ya bir bok bilmiyorum. Sadece yazıyorum durmadan. Sadece bekliyorum bıkmadan, usanmadan. Ben onu birkaç saniyelik telaş gibi seviyorum. Ansızın tutuluyorum, her seferinde ona yeniden bağlanıyorum. Kimse çözsün istemiyorum. He birde anlıyorum. Anlıyorum ve her anlayışımda kendimden taşınıyorum. Bir tek o başka bir şey bilmiyorum. Zaten, bilmekte istemiyorum.