"Gerçekten sessiz biri misiniz?"
Gülümsedi,
"Kimin dinlediğine bağlı"
Karşımdaki insana göre şekillenir ruhum. Sen ne isen, ben o'yum...
Çok sessiz insanlar, aslında en çok konuşmak isteyenlerdir diyor bir düşünür. Sonra ekliyor; en soğukkanlı insanlar aslında en içten olanlardır.
Sakin kalmak istediğinde seni dinlemeyi bilen birinin olması insan için en büyük lükstür, şanstır bence. Çünkü sessizliği dinlemek bir beceridir ve tüm kimseler bu beceriye hakim değildir.
Sessizliğime aldanmayın, bir esersem mevsim değişir...
Mesele bu "mevsim değişikliğini" görebilmekte. Lügatinde ne kadar çok kelime olursa olsun, kendini anlatmak için bazen sessizliği seçersin.
Şair diyor ya;
Öyle bir sükut ki benimkisi
Dışım sükut, içim kıyamet.
Sessizlik, söyleyecek sözü olmayanın değil, boş lafta gözü olmayanın işidir.
Anlaşılmak istediğin zaman susarsın, dinlenilmek istediğin zaman susarsın, erdem göstererek susarsın, kırmamak için susarsın, bazen de kırılmamak adına susarsın. Sessizliğin elinden tutup yelken açarsın uçsuz bucaksız denizlere; uçurtma uçurursun gökyüzünün maviliğine.
Ömrün yürekte bıraktığı izler çoğaldıkça, bir sessizlik bürüyor insanı. Öyle sarıp sarmalıyor. Sen de ona sarılıyorsun, onda anlaşılır oluyorsun.
Sen susarken gökten yıldızlar saygı ile bakar, yağmurlar daha usulca iner toprağa, güneş ıslığını düşürür, dolunay utangaç bir şekilde çıkar görünürlüğe.
“Ve davranışların sesi, sözlerden yüksektir.”
İnsan ruhu karşıdakinin ruhuna göre şekil alır. Senin ruhun beni dinginleştiriyor, sen varsın. Senin ruhun beni huzursuz ediyor, yine sen varsın. Her iki durumda da sen bendesin. Fakat hangisinde güzelleştiriyor, hangisinde güzelliğimi çalıyorsun? Hangisi iyileşme ve iyileştirme çabasıdır, hangisi iyiliğine çelme takar? Hangisi hayatına ışık tutar, hangisi var olan o ışığı söndürür?
Tüm mesele budur. Sessizliğimden ne anladığına bağlı. Sakin kalmam benim erdemli olmam, peki ya senin algılama şeklin?
Sen ne isen, ben o'yum...
Kimine göre fırtına, kimine göre sakin bir liman...