Daha çok umut barındırıyordu, yaşlandığını göstermemek adına boynuna taktığı güneş figürlü kolye. Bir sağa bir sola oynattığı hüznün bukle bukle dağıldığı saçları, henüz yeni kırlaşmıştı. Bir akşamüstü kendinden geçmiş bir halde, sokak başında sesi duyuldu. Azımsanmayacak kadar çok keder yüklenmişti omuzlarına. Hafif çekik gözleri yüzünde elmas gibi duruyordu. Yürüdüğü yolların hesabını tutmuş olan ayakları, giydiği terliğin müsaade ettiği kadar görünen kısmıyla, bir bakkal defterini andırıyordu. Ağzının ucuyla gülümsüyor, diğer kalan kısımlarıyla hayata, herkese, öfke duyuyordu. Çenesindeki “siyah ben-i”, bir denizci fenerini andırıyordu. Her iki yanağındaki gamzeleri; erozyona uğramış toprak parçası gibi istemsiz sağa-sola kayıyordu. Bilmediği bir kelamı işitmiş yabancı kadar ürkekti. Kulakları hep tanıdığı seslerin, sözcüklerin, uğramış olduğu yaman anlam kayıpları karşısında, bütün duyduklarına mesafeli yaklaşıyordu. Onarılmaz kırık cam vazo kadar kırgınlaşmış göz kenarlarında “Nisan Yağmuru” gibi bereketli gözyaşları, damlıyordu. Kollarını açtı, ellerini uzattı ve birden dehşete düştü, parmaklarında çarmıha gerilmiş “Hallaç” gibi kan damlıyordu. Yırttığı her perdenin, bozduğu her demir duvarların, kemirdiği ip bağlarının izleri, kendisini bir yatıra çeviriyor, birden ayağa kalkıp bağlanmış bir kedi gibi mırıldanıyordu. Sessizce yürüdü, uzaklaşmıştı ki avına dönen örümcek gibi hala narin, kıvrak bedenini çevirdi. Yüzü arkaya bakar bir şekilde “utanmıyor ve kalıyorum” dedi. Şehrin en işlek meydanına kadar naralar atıp yürüdü. Bulduğu ilk banka oturup, sarma tütünden bir “cigara" tüttürmeye başladı. Heyecanlıydı. “Dün’e kadar kendisini fark etmeyen ve kendisinin fark etmediği kalabalıklar; birden insan kılığına bürünmüş ve beyninde ayrıştırdığı nice tanımlamalar bir bütüne dönüşmüştü. Birden aklına köyü geldi. Ve annesi, o yaz, “O”nu başka bir köye göndermişti. Ev’e ısınamamış, kendini yabancı hissetmiş ve herkesin uyuduğu bir saatte vişne ağaçlarıyla örülü bahçede; yürüyüşe çıkmıştı. Ay geceyi yarılayıncaya kadar yürümüş ve yorulunca bir ağacın dibine uzanmış, gecenin koynuna girmişti. Göz kapaklarını; bir baraj kapağı kadar zorlamıştı. Uyumamak için. Uyku ile uyanıklık arasında bir yerdeydi. “Araf’taydı. Birden içini; bir ürperti kapladı ve irkildi. Uyumaya çalışmıştı. Lakin uyuyamıyordu, olmuyordu. Kalkmış yürümeye çalışmış, ürkek bir ceylan gibi sağa-sola sendeleyerek koşmaya başlamıştı. Evet, bu korkuydu. Ve hayatının her anında yanındaydı. Artık korkmuyordu, şehir onun olmuştu, artık utanmıyordu. Ruhunu sere-serpe salmış ve bildiği tüm değerlerden uzaklaşarak “varlık” oluyordu. Kendi oluyordu. “Kimse-siz”liğini aldı, “Kimsesizler Mezarlığı”na kadar koştu.Ve bulduğu ilk çukura “Kimse-sizliği’ni attı ve üzerini taşlarla kapattı. Bu onun ilk katıldığı merasimdi ve sadece bu törende kendisi vardı. Bulduğu ilk odun parçasını “Vasati Kırk Çöp”ten ibaret, kibritiyle tutuşturdu. Artık kurtulmuştu. Yüklerinden, korkularından. Alev’i geceyi biraz olsun soluklandıran bir yangın gibi yüreğini tuttu, sağ eliyle. Sol elinde ise ateş böceğini andıran odunu vardı. Yavaşça tüm mezarlara dokunarak yol aradı. “Adsız Mezar”lar arasında yolunu buldu. Artık dönüyordu, her şeyden dönüyordu. Verdiği sözlerden, girdiği gönüllerden, aldığı umutlardan, dönüyordu. Kendine dönüyordu. Beklenen gün gibiydi kalbi. “İç”ini boşaltmış, gömmüştü. Bir hayat çizecekti kendisine, yeniden. “İç”inde kendinin olduğu. Bir “Ev” kuracaktı yeniden, havasını kendinin kardığı. “Kendi”nin “İç”inden, sütünü “Kendi”nin verdiği. Dalgındı, hayalleri aklını başından almıştı. Sevinmişti. Gözleri; bu kırk asırlık zamandan sonra, tekrar ışıldamıştı. Bir başka “İki Göz” ise daha fazla ışıldamış ve hızla üstüne gelmekteydi. Acı bir korna sesi duyuldu. Biraz önce hüzünlerini gömdüğü “Kimsesizler Mezarlığı”na “Kimse-siz” olarak gömülüyordu. Nasıl bir yaşamdı?, Nasıl bilirdiniz?. Sorusuna bir tek kuşlar, ateşböcekleri ve karıncalar cevap veriyordu. İyi-iyi bilirdik. Kim bilir?”
Kimse-Sizlere...
Yusuf Akın yazdı; Kimse-Sizlere...
{{member_name}}
{{formatted_date}}
{{{comment_content}}}
YanıtlaYükleniyor ...
Yükleme hatalı.